BÖLÜM 4
KÜLTÜRE YANSIMALARI

Fantastik kahramanların gig ekonomisiyle imtihanı

“One Star Squadron” unutulmaya yüz tutmuş bir grup B sınıfı süper kahramanın acımasız kapitalizm çağında ayakta kalma mücadelesini ironik bir dille anlatan bir çizgi roman. Heroz4U isimli uygulama üzerinden kiralanan bu süper kahramanlar gig ekonomisinin popüler kültürdeki yansımalarından sadece biri. Zira geçici işlerde çalışan ya da parça başı iş alan süper kahraman hikâyeleri televizyon ve oyun dünyasına da yansıyor.

“Clark Kent gibi Krypton gezegeninden gelmediniz. Peter Parker gibi bir örümceğin ısırığıyla büyük bir güç sahibi olmadınız. Bir yıldırım çarpmasıyla Barry Allen gibi kimyasallara maruz kalıp süper hızlı bir insana dönüşmediniz. Üstelik her gün dünyayı kurtaracak bir kahramanlığa da imza atmıyorsunuz. Yine de bu sizin süper kahraman topluluğunun değerli bir üyesi olduğunuz gerçeğini değiştirmez. Kahramanlıklarınıza ihtiyaç duyulan başka yerler de var. Sizi ‘Heroz4U’ ile gig ekonomisinin büyülü dünyasında bambaşka birine dönüştürecek olanakları keşfetmeye davet ediyoruz. Eğer nakit paraya sıkışmış ya da kariyer olanaklarını genişletmek isteyen bir kahramansanız Heroz4U ile mutlaka tanışın. Hizmetlerinize ihtiyaç duyan insanlar size bir uygulama kadar yakın.” 

Yukarıdaki satırları okuyup umutlanan süper kahramanları baştan uyaralım. Heroz4U uygulaması “şimdilik” sadece bir kurgu. Ancak konu edindiğimiz gig ekonomisinin de dahil olduğu çağımızın “sınırsız olanaklar” dünyasında, gerçek olması an meselesi! 

DC Comics’in yıldız kadrosunun bir araya geldiği “All Star Squadron”a gönderme yaparak “One Star Squadron” adı verilen çizgi roman için kurgulanmış bu uygulamayı yakında telefonlarda görürseniz hiç şaşırmayın. Çünkü günümüzde gerçek dünya ile fantastik evrenler birbirine hiç olmadığı kadar yakınlaştı. “One Star Squadron” bu yakınlaşmanın yansımalarını içeren en ilginç örneklerden biri. 

Eisner ödüllü Mark Russel ve Steve Lieber imzasını taşıyan “One Star Squadron” unutulmaya yüz tutmuş bir grup B sınıfı süper kahramanın acımasız kapitalizm çağında ayakta kalma mücadelesini ironik bir dille anlatan farklı bir DC çizgi romanı. Hava olaylarına hükmedebilen bir android olan kahraman Red Tornado’nun yöneticiliğini yaptığı Heroz4U çatısı altında toplanan kahramanlar arasında nükleer alevler yaratıp kontrol edebilen Firehawk ve bir asit fıçısına düştükten sonra özel güçler edinen Plastic Man gibi farklı özelliklerde birçok süper kahraman bulunuyor. Çizgi roman, Heroz4U uygulaması aracılığıyla kiralanan kahramanların trajikomik hayatlarına eşlik eden birbirinden acayip maceraları anlatıyor.

Çizgi romanların kiralık kahramanları

Geçtiğimiz yıl Kasım ayında yayınlanan “One Star Squadron” altı sayılık bir mini seri. Ancak o kadar büyük ilgi görmüş ki internetteki çizgi roman gruplarında Mark Russell’ın yeni bölümler üzerinde çalışmaya başladığı söyleniyor. Süper kahraman imajını ters yüzen eden “One Star Squadron”un ilgi çekmesinin en önemli sebeplerinden biri yaşadığımız dönemi anlatan bir sistem eleştirisi olması. Mesaj kaygılı bir iş olmasa da okurlarına günümüzde sıradan insan olmakla süper kahraman olmak arasındaki çizginin son derece ince olduğunu gösteriyor. 

Kiralık süper kahraman konsepti aslında çizgi roman dünyası için çok da yeni değil. Gig ekonomisinin dünyaya hâkim olmasından çok daha önceleri geçici işlerde çalışan ya da parça başı iş alan süper kahramanlarla ilgili hikâyeler yazılıyordu. Dizisi de yapılan Marvel’in süper kahramanları Luke Cage, karısı Jessica Jones ve onların öncesinde okurla buluşan “Heroes for Hire”ın hikâyesinde bu konuya değinilmişti. Ancak bu çizgi romanlar kahramanların kiralanmasından çok hikâyeleri üzerinde durmuş ve işlediği konuları toplumsal ya da siyasi bir eksene oturtmamıştı.

“One Star Squadron” ise kapitalizmin acımasız yüzünü hayatımızın her alanında deneyimlediğimiz, gig ekonomisinin toplumsal hayata şekil verdiği bir dönemin ürünü. Bu durumun yansımalarını çizgi romanlardan dizilere pek çok yerde doğrudan ya da dolaylı olarak görmek mümkün. Bu yüzden Mark Russell anlattığı hikâyelerin hemen yanı başına artık hayatımıza tamamen hâkim olan çalışma hayatının zorluklarını ve buna eşlik eden gündelik hayatın kaosunu yerleştirmekten çekinmemiş.

Ekrandaki süper kahramanlara bir bakış

İnsanoğlu çağlar boyunca yaşadığı hemen hemen her şeyi farklı şekillerde hikâye etti. Bu hikâyeler kimi zaman mağaralardaki duvar resimleri kimi zaman da bir roman ya da film olarak önümüze çıktı. Anlatma araçlarının değişmesi deneyimin özünü çok da değiştirmiyor aslında. İyi bir hikâye karşısında günümüz insanı da geçmişte yaşamış insanlarla aynı tepkiyi veriyor. Dinleyici her zaman anlatılan olaylar bütününün bir parçası olmak istiyor. 

Akademisyen Ligia Tomoiaga’ya göre günümüzde bu durum geçmişe oranla daha yoğun yaşanıyor. Tomoiaga günümüz insanının hikâyeye daha çok dahil olabilmek için hikâyeden çok karakterlerle bağ kurduğunu söylüyor. Bu değişen iletişim biçimi, Tomoiaga’yı konuyla ilgili bir çalışma yapmaya yönlendirmiş. 2019 yılında Cambridge Scholars Press etiketiyle “Television Series as Mirrors of Contemporary Life” adıyla yayımlanan çalışma günümüz insanının hikâyelerle kurduğu iletişimi televizyon dizileri üzerinden anlatıyor. Tomoiaga kitabında insanların hikâyelere dair isteklerinin değişmesiyle hikâye anlatımının da köklü bir değişikliğe uğradığını söylüyor. İzleyici dizilerin hikâyelerinden çok karakterleriyle ilgileniyor. Fantastik hikâyelerin son on yılda yaşadığı hızlı yükselişle birlikte farklı evrenlerden gelen birbirinden tuhaf kahramanların hayatlarının giderek izleyicilerine daha çok benzemesinin nedeni de bu. 

Karakterin süper kahraman veya cadı avcısı olması ya da uçuk kaçık evrenlerde birbirinden tuhaf maceralara atılması bu benzerlik yaratma çabasının önünde bir engel değil. İzleyiciler doğru dinamiklerle yaratılan kahramanları doğrudan ya da dolaylı olarak verilen mesajlar aracılığıyla yakalayıp hemen baştacı ediyor. Bu yüzden “One Star Squadron” örneğinde gördüğümüz, toplumsal hayata her geçen gün daha çok hâkim olan gig ekonomisinin yansımalarını dizilerde, filmlerde ve hatta bilgisayar oyunlarında bile görüyoruz. 

Star Wars evreninin en yeni hikâyelerinden “The Mandalorian” bunun en iyi örneklerinden biri. Dizinin “Return of The Jedi”dan beş yıl sonra geçen hikâyesinde Din Djarin adlı kelle avcısı bir Mandalorian’ın maceraları anlatılıyor. Mando lakabıyla tanınan Djarin’in yolu aldığı bir iş aracılığıyla bebek Yoda ya da nam-ı diğer Grogu ile kesiştiğinde başlayan hikâye anlatım biçiminden müziğine bir uzay westerni sayılabilir. Ancak bu bile sıradan hayatlar yaşayan izleyicinin onunla kendine göre bir bağ kurmasını engellemiyor. Dizinin yeni sezonunu izledikten sonra hayranlarından birinin attığı tweet bu durumu son derece iyi özetliyor: “The Mandalorian, gig ekonomisinde ayakta kalmaya ve çocuğuna iyi bakmaya çalışan bekar bir babanın hikâyesi. Baba bütün bunları yaparken çocuğundan, çalışma arkadaşlarından ve tüm dünyadan duygularını gizlemek için bir maske takıyor. Üstelik arabası da sürekli bozuluyor.”

Diziyi izleyenlerin bu özete hiçbir itirazı olmayacağı kesin. Çünkü kelle avcılığı yaparken tanıştığı Grogu ile bir baba oğul ilişkisi kuran Mando kesinlikle kaskını çıkarmıyor, bir tür gig ekonomisi uygulaması olarak okuyabileceğimiz kelle avcıları loncasının başındaki Greef Karga’dan sürekli iş istiyor. Üstelik kullandığı kırık dökük uzay aracı Razor Crest de sürekli arızalanıyor. Bu haliyle Mando kesinlikle bizden biri. Çalıştığı geçici işlerle hayatını zorlukla sürdürüyor. İş güvenliği yok. Para kazanması kelle avcıları loncasının insafına kalmış. 

Geçtiğimiz günlerde Salon’da yayınlanan kısa bir yazı son dönemin keyifle takip edilen dizilerinden “The Witcher”ın da “The Mandalorian” ile aynı sebeplerden sevildiğinin altını çiziyor. Artık bir gig ekonomisi marşına dönüşen “Toss a Coin To Your Witcher” şarkısı ve anlattığı hikâyeyle dillere dolanan “The Witcher” da aynı “The Mandalorian” gibi fantastik bir evrenin kelle avcılarından. Ancak onun işi uzayda değil yaratıkların, cadıların kol gezdiği farklı bir orta çağ evreninde. Evi barkı olmayan, garip yaratıkları ve cadıları ortadan kaldırarak hayatını sürdüren The Witcher ya da dizideki adıyla Rivyalı Gerat’ın Grogu gibi ona eşlik edecek manevi bir evladı yok. Ancak sadık dostu olan Roach adlı bir atı var. Polonyalı yazar Andrzej Sapkowski’nin aynı adlı romanından ekrana uyarlanan dizi fantastik bir orta çağ ülkesi olarak betimlenen “The Continent”te geçiyor. 

Rivyalı Gerat’ın etrafı sarmaşıklarla kaplanmış fokurdayan bataklıklarda yaratık avcılığı yaparak sürdürdüğü hayatı izleyicilere göre kendi hayatlarından farklı değil. Hayran gruplarında uzun uzun bunun nedenleri konuşuluyor. “Gerat’ın da bizim gibi ufak dertleri var. O da aynı bizim gibi bir sonraki yemeğini kimin ödeyeceğini, kimin ona iş vereceğini ve tam olarak kime güvenmesi gerektiğini bilmiyor” diyor serbest çalışan bir web geliştiricisi olan Robert Plant. Haksız da sayılmaz. 

Yayınlandığı günden bu yana yaklaşık 250 milyon kişi tarafından izlenen “The Mandalorian” ve “The Witcher” sadece yaratıcı alanlarda çalışan genç insanlar tarafından değil, çok farklı alanlarda hizmet veren gruplar tarafından da gig ekonomisinin ciddi bir yansıması olarak görülüyor. Örneğin Kaliforniya eyaletinin serbest çalışma şartlarını değiştiren kanunla ilgili hukuki bir yazı “Eğer Kaliforniya yasaları Mando’nun Outer Rim ya da Gerat’ın Continent’inde geçerli olsaydı her ikisi de kanunları çiğnemiş olurdu” diye başlayabiliyor.

Bilgisayar oyunlarındaki gig evreni

“The Witcher”ın bilgisayar oyunu da dizisiyle aynı sebeplerden çok ilgi görüyor ve bu alanda kesinlikle yalnız değil. Ona eşlik eden en ilgi çekici örneklerden biri siber punk bir oyun olarak adlandırılan “Citizen Sleeper”. Oyunun baş karakteri bedenini Essen-Arp adlı bir şirkete satmış insan zihnine sahip bir android. Hikâyenin başında androidin Essen-Arp’tan çalıntı bir robot giysisiyle kaçtığını ve bir uzay kolonisine nakledildiğini görüyorsunuz. Bu kolonide kimseyi tanımayan kahramanımızın geçmişte kim olduğuna dair hatırladıkları da sınırlı. Oyuncu döngülerle ilerleyen oyunda zar atarak ne yapacağını belirliyor. Zarın gelişine göre kahraman farklı bir yoldan gidiyor, hırsızlık yapıyor, dövüşüyor ya da arkadaş ediniyor. 

Oyunda android çalıştıkça para kazanıyor ve bu parayı yemek ve barınma gibi temel ihtiyaçlarına harcıyor. Androidin çalıştığı işler de hep kısa süreli ve geçici. Yaşadığı her yeni gün iyi bir iş bulma, ihtiyaçlarını ucuza alabilme ve hayatını haysiyetli bir şekilde sürdürme mücadelesi veriyor. Başarılı olup olmaması ise elbette her şeyden çok attığı zarlara bağlı. 

“Citizen Sleeper’ı yaratırken Londra’da bir gig çalışanı olarak yaşadığım deneyimden ilham aldım” diyor oyunun tasarımcısı Gareth Damian Martin. Kendisinin eklediği ufak tefek şeyler olduğunu kabul ediyor ancak genel olarak oyunu sıfır saat sözleşmesi konsepti üzerine kurduğunu anlatıyor. 

Sıfır saat sözleşmesi Birleşik Krallık’tan dünyaya yayılan bir çalışma biçimi ve gig ekonomisinin gözdelerinden. Sıfır saatli sözleşmelerle çalışanların ne zaman iş alacağı, bu işte ne kadar çalışacağı ve ne kadar para kazanacağı belirsiz. İşverenin istekleri çerçevesinde kurulan bu sözleşmelerde çalışanı koruyan herhangi bir madde yok. İngiltere’nin en büyük işçi sendikalarından Chartered Institue of Personnel and Development (CIPD) yaptığı çalışmada ülke genelinde 1 milyonun üzerinde sıfır saat sözleşmesiyle çalışan insan olduğunu ve bu sözleşmelerin çalışanları sömürmeye açık şartlar içerdiğini söylüyor. 

2019 yılında ünlü İrlandalı yönetmen Ken Loach’un “Sorry We Missed You”da sert bir şekilde eleştirdiği sıfır saat sözleşmeleri modern zaman köleliği olarak adlandırılıyor. Bu noktadan baktığınızda bu sözleşmelerle çalışan insanların hayatlarının bedenini bir şirkete satmış androidin uzay kolonisinde verdiği yaşama savaşından farklı olduğunu söylemek mümkün değil. Zaten “Citizen Sleeper”ın tasarımcısı Martin oyunu yaratırken kapitalizmin ve gig ekonomisinin bedenimiz kadar zihinlerimizi de esir aldığını anlatmak istediğini söylüyor. 

Gig ekonomisini merkezine alan bir diğer oyun ise 2019 yılında piyasaya çıkan “Death Stranding”. Oyun bir gig ekonomisi çalışanının yaşadıklarını post apokaliptik bir dünyada yaşanan bir macera üzerinden kurgulamış. Diğer oyunlarda olduğu gibi yaşanan durumu semboller ve göndermelerle anlatırken kendince bir çözüm de öneriyor üstelik. Bir kurye olan oyunun baş karakteri Sam doğudan batıya Amerika’nın dört bir yanına dağıttığı paketlerle parçalanmış ülkesini tekrar bir araya getirmeye, bir sosyal ağ yaratıp köprüler kurarak toplumu birleştirmeye çalışıyor. Böylesine bir düzende insanların birbirine yardım ederek, yanındakinden güç alarak ayakta kalabileceğini anlatmaya çalışıyor. Oyun sosyal medya, gig ekonomisi ve iklim krizi gibi günümüz toplumunun hayatına damgasını vurmuş konuları da farklı şekillerde hikâyesine dahil ediyor. Tanınmış bir oyun blogu olan Kotaku oyunu “Death Stranding çok katmanlı bir oyun. Bir yandan baba olmakla ilgili bir hikâye anlatıyor diğer yandan ise gig ekonomisinin her katmanına değinen referanslar içeriyor” sözleriyle özetliyor.

Elbette gig ekonomisinden ilham alan her bilgisayar oyunu bu kadar derin referanslar kullanmıyor. Basit ve net hikâyelerle doğrudan derdini anlatan ya da bu referansları kullanarak eğlenen oyunlar da var. Bir çizgi roman olarak hazırlanan ve Ağustos ayında piyasaya çıkan “Gig Economy Super Villain: Penny Larceney” bunlardan biri. Adını küçük hırsızlık anlamına gelen “petty larceney” tanımından aldığını tahmin ettiğimiz oyunun yaratıcısı Arcade Spirits. Oyunun baş kahramanı sanatçı, kedi hırsızı, büyük bir vurguncu ve gig ekonomisinin tescilli kötülerinden Penny Larceney. 

Büyük hayalleri olan genç Penny, “Crimr” adlı uygulamaya girmeye hak kazanarak yaptığı kötülüklerle ismini büyütmeye çalışıyor. Crimr suçlulara şeytani işlerinde yardım etmek isteyen destekçilerin kullandığı bir uygulama. Oyunu oynayanlar Penny’nin “Crimr” aracılığıyla iş alıp büyük bir suçlu olmasına yardım ediyor. “Bu suç ve fesatlık dolu maceraya katılarak bir kedi sahiplenin ya da kapitalizmi tarumar edin” sözleriyle tanıtılan oyun bir “Citizen Sleeper” ya da “Death Stranding” değil elbette. Ancak kendince derdini anlatıyor. 

Bütün bu yaratıcı örnekler öyle gösteriyor ki önümüzdeki yıllarda baktığımız her yerde hayatımızı ele geçiren gig ekonomisini görmeye devam edeceğiz. Yaşadığından ilham alan kitleler kitap, yazı, dizi, film ya da bilgisayar oyunları aracılığıyla deneyimlerini bize aktaracak. Bizler de büyülü bir aynada kendimize bakıyormuş gibi takip edeceğiz her birini. İş yerimizin bir bataklık, karanlık ve kasvetli bir kale ya da çok katlı bir plazada yer alması bir şey değiştirmeyecek. Gig ekonomisi tüm olası evrenlerde gelip bizi bulmaya devam edecek.

İÇİNDEKİLER

FASİKÜL 1: GİG EKONOMİSİ
Kompleks'in ilk fasikülünde gig ekonomisini derinlemesine inceliyoruz. Tarihsel süreçten kapsadığı iş kollarına; ekonomi-politiğinden işçi portelerine, güvencesiz çalışmanın yansıdığı güncel alanlara odaklanıyoruz.
BÖLÜM 1
GİG EKONOMİSİ 101
BÖLÜM 2
BUGÜNE YANSIMALARI
BÖLÜM 3
İNSANA YANSIMALARI
BÖLÜM 4
KÜLTÜRE YANSIMALARI
BÖLÜM 5
GELECEK

KOMPLEKS BÜLTENİNİ TAKİBE ALIN!​