BÖLÜM 3
İNSANA YANSIMALARI

ÖZEL BENLİĞİN KAMUSAL İNŞASI

Sosyal medya çağında şöhret ve kadınsılaşan emek

İlk gençliğini sosyal medyanın “icadından” önce yaşayan nesil ile sosyal medyalı günlerde doğup büyüyen nesil arasındaki en büyük farklardan biri paylaşım kültürüyle kurdukları ilişki olabilir. İlk grup için hayatın kendisinin bir performansa dönüştüğü, paylaşmaktan çekinmek diye bir şeyin tahayyül edilemez olduğu bu canlı yayın dünyası bir yere kadar hâlâ tuhaflığını koruyor; ikinci grup için ise, özel ve kamusal alan kadar iş hayatı ve özel hayatın da birbirine geçtiği, her daim performans için yaşamanın norm haline geldiği bir sahne-dünya söz konusu. 

Daha önce nispeten belirgin sınırlarla ayrılmış olan kamusal/özel alan ve ünlü/sıradan insan ayrımının da bulanıklaşması dönemin alametifarikalarından biri olarak görülüyor. Bu, öncelikle sosyal medya tüketicilerinin geleneksel medya tüketicisi gibi bir “okuyucu” değil, “kullanıcı” olarak tanımlanmasından kaynaklanıyor, yani sosyal medyada içeriğe uzaktan bakmak teorik olarak mümkün değil. Tüm içeriği görebilmek için bu platformlara kayıt olmak zorunlu olduğu için haliyle okuyucu pasif bir alıcı olmaktan çıkıyor ve aktif şekilde tepki verebileceği “kullanıcı” pozisyonuna yükselmiş oluyor; aktif bir şekilde içerik paylaşmasa bile, takip etmeyi seçtiği hesaplar, beğeniler ve hangi içerikte ne kadar zaman harcadığı gibi veriler sağlamasıyla platform için bir kaynak olarak çalışmayı kabul etmiş oluyor. Bu da kullanıcının talepleri ve beğeni trendine göre şekillenen bir hizmet sisteminin altyapısını oluştururken, algoritmik yönlendirmeler vasıtasıyla kullanıcının davranışlarının ve değer sisteminin de değiştiği tartışılıyor.

Bu yeni medya kullanıcısı yanında sosyal medya ekolojisinde ortaya çıkan bir diğer fenomen de geleneksel örneklerinden farklı özellikler taşıyan ve mikro-ünlü (şimdilerde influencer) olarak adlandırılan internet ünlüleri. Twitter, Facebook, Twitch yahut Instagram gibi platformlarda ürettikleri içeriklerle pekiştirdikleri çevrimiçi kimlikleriyle bu ünlüler kendi aileleri veya kendi sosyal çevreleri dışında bir izleyici kitlesine seslenen kişiler olarak tanımlanıyor ve tek bir paylaşımlarının viral olması sonrasında sosyal medyada bir persona inşa etmeye ve bu persona etrafında çevre ve para kazanmaya odaklanmaya yönelenleri de içeriyor (Enes Batur, Belkıs TV vs.). Ancak sosyal medyanın bol keseden dağıttığı mikro ünlülük vaadi önceki geleneksel ünlü prototipinin soyunu tüketmiyor. 

Daha ziyade onları da “dönüştürüyor” çünkü sosyal medya öncesinde halihazırda tanınmış kişiler (oyuncular, müzisyenler, pop yıldızları), sosyal medya çağında yeni bir kurallar setini öğrenmek, yani yeni bir emek sürecine uyum sağlamak zorunda kalıyor. Sosyal medya belirli bir platformda doğan ve büyüyen, o platformun yerlisi ünlüler yarattığı gibi, daha önceden tanınmış olan kişiler için de hayatta kalmak için uyulması gereken yeni kodlar üretiyor. Özellikle kültür sanat ve eğlence gibi yaratıcı alanlardaki üreticiler, sosyal medyayla birlikte bu dünyaya adapte olmak için yeni bir dil öğrenmek zorunda kalıyorlar: paylaşım ve teşhirin iç içe ve/ya birbirinin yerine geçtiği bir bireysel markalaşma olarak adlandırılabilecek bir dili.

Bireyin kendisinin hem patronu hem işçisi hem de metası olduğu bu dönem “yeni ekonomi”, “sanal ekonomi”, “refleksif ekonomi” veya “ağ ekonomisi” olarak adlandırılıyor ve çoğu zaman güvencesizlikle karakterize edilen gig ekonomisi ile birlikte anılıyor. Bu yeni ekonomik düzende, mülkiyet ilişkilerinin ve özellikle de insanlar ve emekleri arasındaki ilişkilerin nasıl yeniden işlendiği meselesi ekonomistlerin olduğu kadar sosyal bilimcilerin de ilgisini çekiyor, çünkü bu platformlar vasıtasıyla insanlar ve emek arasındaki ilişkiler de yeniden düzenleniyor.

Marshall’ın kavramsallaştırmasına göre sosyal medya öncesinde TV, radyo ve basın yayın üzerinden ilişkilendiğimiz, karakterinin ağırlıkla magazin medyası üzerinden tartışmaya açıldığı geleneksel ünlü tipi bir temsilcidir.

Geleneksel ünlülük ile mikro ünlülük arasındaki ayrım

Bu noktada akademisyen P. David Marshall’ın geleneksel ünlülük ile yeni, yani mikro ünlülük arasında yaptığı ayrıma başvurmak faydalı olabilir. Marshall’a göre sosyal medya öncesinin geleneksel ünlülük sistemi, “değerli, anlamlı ve önemli olanın hiyerarşik bir şekilde düzenlenmesi ile oluşan ve medya sistemine dayanan temsil rejiminin bir ürünüdür.” Ona göre kapitalist modern toplum bir temsil sistemi üretmiştir ve ünlüler de kamusal söylemimizi somutlaştıran bir temsilci gruptur. Yani Marshall’ın kavramsallaştırmasına göre sosyal medya öncesinde TV, radyo ve basın yayın üzerinden ilişkilendiğimiz, karakterinin ağırlıkla magazin medyası üzerinden tartışmaya açıldığı geleneksel ünlü tipi bir “temsilcidir.” 

Kültür endüstrisinin yaygınlaşması sonucu profesyonel bir girişim olarak tanımlanmaya başlayan ünlülük, aracı şirketler, menajerler, hayranlar ve reklam piyasasıyla kurulan ilişkilerle ortaya çıkan büyük bir endüstriyel alandır. Özenle inşa edilen kamusal benlikleri ile (giyim stilleri, politik duruşları, ürettikleri eserin tipi vs. ile) zamanın ruhunun tanımlanmasına yardımcı olur, bir duygu yapısını yansıtırlar. Marshall bu temsilci ünlülere örnek olarak James Dean ve Madonna’yı işaret eder. Bu ünlüler hem “zeitgeist”ı yansıtır hem de belirli bir kültürün yeşermesine aracılık ederler.

Bu açıdan bu ünlülerin temsil ettiği şeyin “kamusal benlik” olduğu söylenebilir. Üretilen şeye (tiyatro, müzik, sinema, TV) atıfta bulunacak şekilde inşa edilen kültürel kodları kamusal benliğinde taşıyan ve yansıtan ünlülerin, kaba hatlarıyla tutarlı bir görüşü/duruşu temsil etmesi beklenir. Prenses Diana etrafında çoğunlukla medya anlatısı ile inşa edilen “kurban edilmiş, narin prenses” temsili buna örnek olarak verilebilir. Ünlü kişi ürettiği eser, kamusal alandaki davranışları, kılığı kıyafeti ve magazin medyası tarafından küçük de olsa detayların yansıtıldığı özel hayatına kadar tutarlı bir kamusal benlik inşası ile yükümlüdür. Bu inşa menajerler, medya ve izleyici tarafından ortak bir şekilde kurulur. 

Marshall her ne kadar zengin olursa olsun bir ünlünün halka bir noktada yakın gösterilmesi görevinin magazin basını tarafından üstlendiğini söyler. Ona göre paparazziler onca şöhret ve paraya rağmen ünlülerin de ikili ilişkilerinde mutsuz olduğunu (boşanma, aldatma vs.) gösterme suretiyle sosyal/sınıfsal düzeni üretmeye ve korumaya yardımcı olurlar. Geleneksel ünlülerin özel benliği nispeten mahremiyetini korur ve ünlünün kendi rızasıyla medyaya yaptığı sınırlı paylaşımları dışında ancak bu magazin medyası/paparazziler tarafından belirli ölçülerde teşhir edilebilir. Marshall, özellikle dedikodunun, ünlülerin etrafında, ekrandaki kişiliklerinin ötesine geçen, mahrem dünyalarına sızan bir açıklama olarak çalıştığını ve izleyiciyle duygusal bağı arttırmak için kullanıldığını da ekler. Böylece geleneksel ünlü, özenle inşa edilmiş ve son derece bilinçli manevralarla yönetilen kamusal benliği vasıtasıyla temsilci sıfatını korur ve sürdürür. 

Ünlülerin kamusal benliğinin sıradan halk için pedagojik bir araç olarak da kullanıldığına işaret eden Marshall, bu aracın geleneksel ünlünün hüküm sürdüğü yirminci yüzyıl boyunca çok özel amaçlara hizmet ettiğinin altını çizer. Ünlünün en önemli işlevlerinden biri; izleyicisine tüketim kültürüyle ilişki kurmayı ve bu kültür vasıtasıyla bir benlik inşa etmeyi öğretmektir. Bu da zincirleme bir etkiyle hızlı moda ve hızlı modayı mümkün kılacak sömürüye dayalı işgücü ihtiyacına sebep olur ve bu döngü sayesinde sömürü meşrulaşır. Hızlı moda endüstrisi, eğlence kültürü ve ünlülerle bağlantılı bir kültüre katılım potansiyeli sağlayan yolları açar. Yani ünlü kültürü tüketim kültüründen bağımsız düşünülemez. Çoğu analiz sosyal medya öncesinde durum böyle değilmiş gibi davranmasına rağmen, tüketim kültürü her daim temsil kültürünün koşullarından ve sonuçlarından biri olmuştur. Marshall, şöhret kültürünün eğitici gücünün sonuçlarından biri olarak insanları tüketim kültürüne alıştırma kapasitesinin altını çizer.

Sunuş medyası çağında ünlü kişi kendisini sürekli olarak dikkat çekici şekillerde sunmak, yani görünür kılmak için çeşitli performans stratejileri geliştirmek zorunda kalıyor. Bu da sadece kamusal benlikle kotarılacak bir şey olmadığı için, kamusal ile özelin birbirine girdiği, daha doğrusu özel olanın fazlasıyla kamulaştırıldığı bir sürece işaret ediyor.

İletişimlerarası: Temsil ve sunum kültürünün yeni karışımı

Sosyal medyanın kitleselleşmesi ve kendi ekolojisinde doğup yetişen mikro ünlüler yaratmasıyla birlikte geleneksel temsilci ünlünün de değişmesi gerekiyor. İzleyiciyle girilecek bambaşka ilişkilere olanak tanıdığı için sosyal medya sayesinde artık geleneksel ünlü diye bir kategorinin neredeyse yok olduğu da iddia edilebilir. Daha önce ünlenmiş ve temsilci dönemden geçmiş ünlüler de sosyal medyaya adapte olmadığı takdirde “boomer” kategorisine itiliyor. Marshall, benliğin çevrimiçi kültürde daha geniş bir kitleye sunulduğu farklı yolları tanımlamak için “temsilci ünlü” kategorisini yetersiz buluyor ve yeni bir kavram ortaya atıyor. Artık genel hatlarıyla kamusal değerleri ve zamanın ruhunu temsil eden, kontrol dahilinde görünür, profesyonel kamusal benliğin ait olduğu “temsilci medyadan” (representational media) değil, özel hatta fazlasıyla samimi benliğin kendini kamusal hayata adeta boca ettiği bir “sunuş medyasından” (presentational media) söz etmek gerektiğini belirtiyor. 

Geleneksel ünlü, etkisini sürdürmek için artık salt kendisi gibi elit ünlülerle değil “sıradan insanlarla” da rekabet etmek zorunda kaldığı bu yeni medya tipinde yeni emek biçimleri ve yeni ilişkilenmelerle de tanışıyor. Marshall’a göre kamusal benlik ile özel benlik arasındaki karşılıklı ilişkiyi bilinçli ve sınırlı bir şekilde düzenleyip paketleyen önceki ünlü söylemi, çevrimiçi benliğin üretimi için bir şablon işlevi görmüştür. Örneğin kendilerini daha önce röportaj, kamusal performans ve dedikodu/magazin aracılığıyla düzenli olarak sıradan insana sunan ünlüler, çevrimiçi kültürde çok daha fazla mesai yapmak durumunda kalıyor. Bu da kamusal, özel ve aşırı samimi benliklerin hangi mecrada nasıl sunulması gerektiği konusunda bir ayrım yapacak uzmanlığı edinmeyi gerektiriyor. 

Marshall bu duruma “İletişimlerarası” terimini uygun görüyor ve terimi “yüksek düzeyde dolayımlanmış sunumlarla bütünleşmiş kişilerarası iletişim türleri arasında hareket eden, birbiriyle ilişkili bir yapıdaki biçimlerin katmanlaşması olarak” tanımlıyor: “Bir kavram olarak iletişimlerarasılık, temsil ve sunum kültürünün bu yeni karışımını ve bunların karmaşık ve girift yollarla nasıl birbirine bağlı olduğunu anlamamıza yardımcı olur.” Sunuş medyası çağında ünlü kişi kendisini sürekli olarak dikkat çekici şekillerde sunmak, yani görünür kılmak için çeşitli performans stratejileri geliştirmek zorunda kalıyor. Bu da sadece kamusal benlikle kotarılacak bir şey olmadığı için, kamusal ile özelin birbirine girdiği, daha doğrusu özel olanın fazlasıyla kamulaştırıldığı bir sürece işaret ediyor.

Herkesin ünlü olma potansiyeli taşıdığı bir alanda, başka kimsede olmayacak özelliklere yoğunlaşarak kendini özel kılmak bir strateji haline geliyor. Bu da bireyin özel hayatını en ince ayrıntısına kadar ama yaratıcı yollarla teşhir etme performansına yönelmesini gerektiriyor.

Beşeri sermayenin yeni ekonomideki yeri

Bu noktada neoliberal kapitalizmin önemli bir kavramı olan beşeri sermayeden (human capital) bahsetmeye başlayabiliriz. Bazı araştırmacılar (örneğin Lisa Adkins) beşeri sermayenin yeni ekonomide nasıl yoğun bir şekilde öne çıktığına dikkat çekiyor. Herkesin ünlü olma potansiyeli taşıdığı bir alanda, başka kimsede olmayacak özelliklere yoğunlaşarak kendini özel kılmak bir strateji haline geliyor. Bu da bireyin özel hayatını en ince ayrıntısına kadar ama yaratıcı yollarla teşhir etme performansına yönelmesini gerektiriyor. Böylece ünlülerin, misal daha evvel müziklerinden daha fazla konuşulması gerçekten çok yaygın olmayan, özel yaşamları deyim yerindeyse “sanatlarının” önüne geçiyor. Kişinin stili, boş zamanı, arkadaşlıkları, ilişkileri ve gündelik “doğal” halleri 7/24 süren performans yayınına dahil ediyor (en azından dahil ediliyormuş gibi görünüyor). Beşeri sermaye de ünlünün kimlerle arkadaşlık ettiğine, hangi mekanlara gittiğine göre artı değer üretiyor. Bu noktada bu yeni ekonominin diğer bir adı olan “networking” (ağ kurma) ekonomisinin de nasıl kurulduğuna şahit oluyoruz. 

Lisa Adkins, yeni ekonomide beşeri sermayenin öne çıkmasını kolaylaştıran bir durak olarak eser sahipliği (authorship) mefhumuna işaret eder. Adkins eser sahipliği kavramının tarihsel olarak ortaya çıkışının birey, kendine sahip olma ve öznellik kavramlarına olan bağlılığına dikkat çeker. Böylece tarihsel bir figür olarak eser sahibi, yaratıcı ve bağımsız bir birey olarak tanımlanmıştır; yani eser sahipliği kavramı, bir kültürel eserin kendine haslığını ve değerini, halihazırda yaratıcısının sahip olduğu bir özellik gibi yansıttığından kültürel eserler de üreten kişiye ait olarak, yani bir mülkiyet biçimi olarak kurulur. Dolayısıyla, eser sahipliği kavramının etrafında şekillenen kültürel dünyada kültürel ürünü yaratan kişinin karakterinin kültürel eserlerde cisimlendiği düşünülür. Kısacası, “kültürel değer bir ürün ve mülkiyet değerleri döngüsüne yakalanmış bir sahiplik haline gelmiştir”. 

Bu şekilde eser sahipliği yaratıcı emeği diğer emek biçimlerinden ayırır ve kişiye özel bir mülkiyet türü olarak tanımlar. Tabir caizse kendine has ve gizemli hale getirilen yaratıcı emek bu şekilde ayrıcalıklı bir konum işgal eder. Lury’ye göre, yaratıcı emeğin bu ayrıcalıklı konumunun devamlılığının sağlanması için kültür endüstrisinde bir dizi mekanizma işe koşulur. Bunlar arasında ünlü kişinin izleyici/takipçilerinin yaratıcı emeği diğer emek türlerinden ayırmasını sağlayacak ipuçları vermesi de vardır. 

Yaratıcı emek verdiğini iddia eden kişi sunuş medyası çağında sergilediği tüm performans emeğinin (yani görünüm ve tanıtımı için yaptığı promosyonlarının) yaratıcı olduğuna dair bir bilinç sahibi olmalı ve bunu göstermelidir. Yani ünlü kişi eserini açık veya örtük şekillerde ne kadar sergileme-değeri ile ilişkilendirirse, o ürün o kadar o değer etrafında değerlendirilir. Sunuş medyasında kültürel alanda ünlü olmanın veya ünlü kalmanın en önemli stratejilerinden biri de ünlülüğün ve yaratıcılığın bu bilinçli ve refleksif ilanıdır. 

Kültürün 20. yüzyılda eser sahipliği kavramı etrafında oluşturulduğu dönemde yaratıcı emek kişinin bir özelliği olarak şekillendiriliyordu; ancak günümüz markalaşma ve sergileme-değeri aracılığıyla düzenlenen kültürel üretim rejiminde yaratıcı emek daha ziyade kişinin dışındaki ilişkilerle tanımlanır. Yani kültürel üretici, yaratıcı emekçi sıfatını artık kendinin ileri sürdüğü yaratıcılık ve benzersizlik iddiasından ziyade hedeflenen izleyici kitlesi üzerindeki ticari etkilerine paralel bir şekilde kazanabilir. Sosyal medya kullanıcısı takipçinin karar verici konumda olması, yaratıcı emeğin ne şekillerde sunulacağını da belirler. Bu da aslında yaratıcı emeğini sosyal medyadaki diğer emek biçimleriyle hizalanması anlamına gelir, yani yeni ekonomideki her emek, çağdaş yaratıcı emekle ortak özellikler taşır. Canlı yayın çağında artık her şeyin sergileme-değeri taşıması, eser sahipliğinin kendine has olduğunu iddia ettiği yaratıcı emeği diğer emek türleriyle eşitler.

Herkesin ünlü olma potansiyeli taşıdığı bir alanda, başka kimsede olmayacak özelliklere yoğunlaşarak kendini özel kılmak bir strateji haline geliyor. Bu da bireyin özel hayatını en ince ayrıntısına kadar ama yaratıcı yollarla teşhir etme performansına yönelmesini gerektiriyor.

Emeğin kadınsılaşması

Sosyal medyada sunulan emeğin takipçilerin talep ve beğenilerine göre şekillenmesi hizmet emeğinin norm haline gelmesi olarak da değerlendiriliyor; bu da çoğu araştırmacı tarafından emeğin “kadınsılaşması” olarak görülüyor. Zira kadınların misafirperver mizaca sahip “doğal” bakıcılar olduğu inancı hizmet sektöründe ağırlıkla kadınların istihdam edilişinin arkaplanında duruyor. Kullanıcının aralıksız ilginç içerik beklentisinin ve görünür olabilmek, yani iş kaybetmemek için bu beklentileri karşılamaya teşne bir üreticinin norm haline geldiği bu süreç de Lisa Adkins’in kültürel kadınsılaşma (cultural feminization) kavramıyla örtüşüyor. 

Adkins, hem ekonomi hem de popüler kültürde giderek artan bir şekilde “melezlik, akışkanlık ve hareketlilik” gibi kavramların sıkça emekle aynı cümle içinde kullanıldığına dikkat çeker ve bu durumu ekonominin ve nihai anlamda kültürün kadınsılaştırılması olarak kavramsallaştırır. İşçilerden beklenen, yeri geldiğinde bakım, güleryüz, misafirperverlik gibi kadınlarla özdeşleşmiş emekleri de sergilemesidir. Adkins’e göre, bu yeni ekonomide toplumsal cinsiyet değiş tokuş edilebilen bir mülkiyet biçimine dönüşmektedir, yani toplumsal cinsiyet sadece belirli bedenlere ait olan bir şey değildir artık, kişiden stratejik olarak soyutlanabilen bir vasıf olarak kurgulanır, bir mübadele değeri vardır. 

Sosyal medyada kendini “sunan” kültür üreticisi de izleyicisi (yahut müşterisi) artık basit bir alıcı değil “etkileşimci” haline geldiği için kendisini kullanıcılarına göre konumlandırmak zorundadır. Geleneksel sermayeden kopan ve giderek daha soyut, müşteri memnuniyeti ve entelektüel sermaye gibi ölçütlerle belirlenen ekonomik değer yüzünden çalışma pratikleri de “ağ kurma” (networking) pratikleri haline gelir. Ünlü kişi de gerekli ağları ve ilişkileri kurmak için devamlı çabalar ama önemli olan, kurulan ilişki değil (zira aslında somut bir ilişki ortada yoktur) ilişki yönetimidir. 

İlişki yönetimi de toplumsal olarak kadınların en iyi yaptığı düşünülen bir vasıf olduğu için kültür satıcılarının kendilerini müşterilerinin beklenti ve ihtiyacına göre ayarlaması ve yeri geldiğinde kadınsı bir performans sunması gerekliliği norm haline gelmiştir. Bu yeni yaratıcı emeğin kodlarının etkileşimci tarafından çözülebilmesi için de toplumsal cinsiyet performansı farklı stratejilerle görünür kılınmalıdır. Özel hayatın cömertçe ifşası, hayranlara gösterilen olağanüstü ihtimam, birebir sohbetler, soru-cevap gibi etkileşim içeren canlı Instagram yayınları, arkadaş ağının görünürlüğü ve hatta bazı özel hayat tüyolarının paylaşımı gibi aslında üretilen ürünle ilgisi olmadığı düşünülebilecek detaylar ön plana çıkar: Nihayetinde ünlü kişi kendisini bir meta olarak kurmuştur.

Sonuç olarak denebilir ki Claudia von Welhof’un 1984 tarihli “Proletarya Öldü, Yaşasın Ev Kadınları” isimli makalesinde öngördüğü üzere kapitalizmin “herkesin ev kadını olduğu” hayali şimdilerde belirgin bir şekilde gerçek oluyor. Güvencesizlik ve esneklik gibi tarihsel olarak kadınlar için yaygın olan çalışma koşulları artık Batılı erkekleri de içine alacak şekilde genişliyor, iş kadınsılaşıyor, emeğin toplumsal cinsiyet açısından esnek olması bekleniyor, yani iletişim yoluyla kişinin kendisinin ve başkalarının duygularını ve bedensel görünümünü yönetmesine bağlı hale geliyor. Emeğin kadınsılaşması demek para kazandıran işlerin artık başkalarında memnuniyet yaratma odaklı hale gelmesi anlamına geliyor, bu da tarihsel olarak kadınlarla özdeşleşen bir emek tipi olduğu için şöhret endüstrisi artık kadınsı emeğin sadece kadınlar değil herkes tarafından performe edilmesini gerekli kılıyor. 

Marka haline gelen, bir meta olarak kendisini sergilemesi gereken ünlüler, müşteri memnuniyeti için hem kendilerinin hem de takipçilerinin duygulanımlarını yönetmek zorunda artık. Adkins emeğin kadınsılaşmasıyla paralel olarak akışkan toplumsal cinsiyet performanslarını erkeklerin de sergilemeye başladığını ve böylece eskiden kadınsı kodlandığı için sadece kadınların istihdam edildiği iş kollarına cis-erkeklerin de katılmaya başladığına işaret ediyor (hosteslik ve catering vs.). Bu durum elbette halihazırda var olan cinsiyet eşitsizliklerini pekiştiriyor, zira doğaları gereği sevgi dolu, kibar ve misafirperver oldukları inancı yüzünden emekleri yine görünmez kılınan kadınlar yanında erkekler ise “kadınsılaşmış emek” sarf ettiklerinde bu ekstra çabaları için takdir topluyorlar. 

Ünlü kültürünün tüketim kültürüyle olan bağı düşünülürse, yeni ekonomide ünlü emeğinin tüketim kültürüne artık tamamen hizalanması şaşırtıcı değil; zira tüketim de tarihsel olarak kadınsı olarak kodlanmış bir eylemdir. Kadınsılaşma, başta sosyal medya ve hizmet sektörü olmak üzere belirli sektörlerde belirginleşen bir estetik egemenliğe atıfta bulunmak için de kullanılıyor. Tarihsel olarak kadınlardan görünüşlerine dikkat etmeleri beklendiği ve kadınlar belirli konumlara gelebilmek için bu performansı ücretsiz sergilemek zorunda kaldıkları için şimdi arkaplanda herkesin aynı performansı ücretsiz sergilemesi bekleniyor. 

Bir yandan da ünlüler ve mikro ünlülerin devamlı olarak misafirperver ve ilgili görünürken kendilerini değerli ve yaratıcı bir şey olarak sunma süreçlerinde reklam yapıyor gibi görünmemeye de dikkat etmeleri şart. Bunun yerine sergiledikleri bu performansın “her zamanki halleri” olduğu inancını sağlamak ve doğal (ki bu da kadınsı bir özellik olarak soyutlanıyor) bir şekilde sosyalleşiyor gibi görünmek zorundalar. Bunun için de ince bir ilişki yönetimi becerisi gerekiyor.

Herkesin ünlü olma potansiyeli taşıdığı bir alanda, başka kimsede olmayacak özelliklere yoğunlaşarak kendini özel kılmak bir strateji haline geliyor. Bu da bireyin özel hayatını en ince ayrıntısına kadar ama yaratıcı yollarla teşhir etme performansına yönelmesini gerektiriyor.

KAYNAKLAR

1) Marwick, A. E. (2015). Status update: Celebrity. Yale University Press.

2) Adkins, L. (2006). The New Economy, property and personhood. Inventive Life: Approaches to the New Vitalism, 111–130. https://doi.org/10.4135/9781446213377.n7

3) Marshall, P. D. (2010). The promotion and presentation of the self: Celebrity as marker of presentational media. Celebrity Studies, 1(1), 35–48. https://doi.org/10.1080/19392390903519057

4) Adkins, L. (2006). The New Economy, property and personhood. Inventive Life: Approaches to the New Vitalism, 111–130. https://doi.org/10.4135/9781446213377.n7

5)  Lury, C. (2004). Cultural Rights: Technology, Legality, and Personality. Routledge.

6)  Mies, M., Temurtürkan, Y., Bennholdt-Thomsen, V., & Werlhof, C. von. (2008). Son Sömürge: Kadınlar. İletişim Yayınları.

7) Baym, N. K. (2015). Connect with your audience! the relational labor of connection. The Communication Review, 18(1), 14–22. https://doi.org/10.1080/10714421.2015.996401

8) Baym, N. K. (2015). Connect with your audience! the relational labor of connection. The Communication Review, 18(1), 14–22. https://doi.org/10.1080/10714421.2015.996401

Paylaş

İÇİNDEKİLER

FASİKÜL 1: GİG EKONOMİSİ
Kompleks'in ilk fasikülünde gig ekonomisini derinlemesine inceliyoruz. Tarihsel süreçten kapsadığı iş kollarına; ekonomi-politiğinden işçi portelerine, güvencesiz çalışmanın yansıdığı güncel alanlara odaklanıyoruz.
BÖLÜM 1
GİG EKONOMİSİ 101
BÖLÜM 2
BUGÜNE YANSIMALARI
BÖLÜM 3
İNSANA YANSIMALARI
BÖLÜM 4
KÜLTÜRE YANSIMALARI
BÖLÜM 5
GELECEK

KOMPLEKS BÜLTENİNİ TAKİBE ALIN!​