BÖLÜM 5
GELECEK VE ÇÖZÜM

AB’nin platform çalışanlarına dönük düzenlemesi

Güç ilişkilerinin bir resmi

Avrupa’daki milyonlarca platform çalışanının koşullarının iyileştirilmesini düzenleyen ‘Platform Work Directive’ başlıklı yönerge 11 Mart’ta Avrupa Birliği (AB) üye ülke temsilcilerinin oy çokluğuyla kabul edildi. Bu aynı zamanda konuyla ilgili AB’nin asgari standartlarını belirleyen ilk mevzuat. Yasal düzenleme, resmi rakamlara göre sayısı 28 milyon olan platform çalışanının istihdam statüsünü ve algoritmaların kullanımını düzenliyor. Yönergeyi, düzenlemenin çerçevesini, sınırlılıklarını, açmazlarını, olumlu ve olumsuz yanlarını yemek ve gıda platform teslimat işçileri, Türkiye’deki ismiyle esnaf-kuryeler üzerine doktora çalışmasını yakın zamanda tamamlayan Başak Kocadost’tan dinliyoruz.

11 Mart’ta AB’de üzerinde uzlaşılan yasal düzenlemeye gelene kadarki süreç nasıl ilerledi?

Başak Kocadost: Konuyla ilgili tartışmalar ve düzenlemenin nasıl yapılacağı AB’de yaklaşık dört yıldır sürüyor. Bir yandan platform çalışanlarının işçi olarak sayılmadığı ve hileli şekilde sınıflandırıldığı için platform şirketlerine karşı açılmış çok sayıda dava görüldü, görülmeye devam ediyor. Bu yönerge giderek yaygınlaşan platform çalışmasına dair tekil mahkeme kararları ve ülkelerin farklı uygulamalarının ötesinde AB çapında bir yasal çerçeve oluşturma çabasıydı aslında. Bu esnada örneğin ABD’de Kaliforniya’da 2020 sonunda özellikle Uber’in lobi çalışması ve milyonlarca dolar dökmesiyle yeni bir yasa çıktı. Kendi hesabına çalışan ve işçi statüleri dışında minimal haklar sunan bir bağımsız yüklenici modelini çerçeveliyordu Kaliforniya’daki yasa. Bu üçüncü kategori eleştiri ve tepkilerle karşılandı. Çünkü işçiliğin içini boşaltan yeni bir form geliştiriliyordu. Bu üçüncü kategori bizzat şirketler tarafından oluşturularak referanduma götürüldü zaten. Çin’de de 2021’de platform sürücüleri için onları ne tam serbest çalışan ne de tam işçi sayan bir yasa çıkarıldı. Araba paylaşımı platformlarında çalışan sürücüleri resmi olarak bağımsız yükleniciler olarak tanımlayan bir karar çıktı. Yasa, bu platform şirketlerinin çalışanlarının asgari ücret ve makul çalışma saatlerine sahip olmasını zorunlu kılıyor. Ancak, platform şirketleri sosyal güvenceden muaf tutuluyor, işçilerin sigortalarını kendilerinin ödemeleri gerekiyor. Brezilya’da da şirketlerin işçilerin sigortasına minimal bir katkı yapacağı benzer bir formül şu an tartışılıyor.

Başak Kocadost

AB ülkelerinin bazılarının iş yasalarında ABD ve Çin’de ortaya atılan ara formüllere denk gelen “bağımsız çalışan” gibi tanımlamalar hâlihazırda var. Mesela İtalya. Ama burada asıl amaç, platform şirketlerine karşı AB düzeyinde ortak bir tutum, platform çalışanlarının hileli şekilde işçi sayılmamasına karşı yasal bir çerçeve oluşturmaktı. Tasarı zaman içinde değiştirildi, tekrar tekrar müzakere edildi. İşçi-işveren ilişkisinin varlığına işaret eden kriterler belirlendi, bu kriterlerin sayıları değiştirildi vs. Geri düşülmek istenmeyen önemli bir nokta, ispat yükünün platform şirketlerinde olması idi. Yani platform çalışanlarının işçi olmadığını şirketler ispatlayacaktı. Fransa bu istihdam karinesini de sulandırmaya çalıştı. Zaten Macron toplumsal diyalog adı altında şirketleri destekliyor. Uber dosyalarında da görüşmeleri açığa çıktı.  Dolayısıyla Almanya ve Fransa başından beri işçi taraftarı bir yönergeyi savunmadı. 8 Mart’ta oylanan son taslak yönergeyi bu iki ülkenin yanında Estonya ve Yunanistan da kabul etmemişti. Bu dört ülkenin nüfusu 27 AB ülkesinin nüfusunun yüzde 35’inin üzerinde olduğu için yasa geçmemişti. Yasanın çıkabilmesi için AB nüfusunun yüzde 65’ini geçmesi gerekiyor. 11 Mart’ta Estonya ve Yunanistan’ın pozisyon değiştirip önergeyi kabul etmesiyle geçmiş oldu. Bu da AB düzeyinde bu anlamda bir ilk olabilir, yani Almanya ve Fransa’ya rağmen çıkan bir karar olarak.

Düzenlemenin sınırları ne?

Yönerge daha ziyade bir çerçeve. İçeriği ve işleyişi asıl olarak üye ülkeler tarafından oluşturulacak. Ülkelere iki yıl süre tanınmış durumda. Bu sürede kendi yasalarına uyarlayacaklar.

Peki, bunu nasıl yapacaklar?

Yönergede deniyor ki: “Üye devletlerde geçerli olan ulusal yasalara, toplu sözleşmelere veya uygulamalara göre ve Adalet Divanı’nın içtihadına dikkat edilerek kontrol ve yönlendirmeye işaret eden olgular bulunduğunda, dijital emek platformu ile platform aracılığıyla platform işini yapan kişi arasındaki sözleşme ilişkisinin yasal olarak bir istihdam ilişkisi olarak kabul edilmesi öngörülür.” Daha önceki taslaklarda, işçi-işveren ilişkisine işaret eden, yani istihdam anlamına gelen kriterler belirlenmişti. Platform şirketlerinin bu kriterlerde boşluklar bulup durumu rahatça kendi lehlerine çevirdiği biliniyor. Avrupa’da sendikalar da bu süreçte genel bir istihdam varsayımı olsun diye savundu. Zaten bu işin bu kadar uzama nedenlerinden biri de işçi-işveren ilişkisinin varlığına ilişkin hangi kriterlerin belirlenip belirlenmeyeceğiydi. Son yönerge ise “kontrol ve yönlendirmeye işaret eden olgular” diyor.

Çerçeve güzel konmuş, tamam, ama her ülke bunu nasıl uyarlayacak, nasıl işleyecek? Prosedürel bir araç olmanın ötesine nasıl geçecek? Örneğin, basbayağı işçi olan ama çalıştığı platform şirketi tarafından serbest çalışan olarak sayılan bir platform çalışanı duruma itiraz ettiğinde, kontrol olgusu var mı, bakılacak. İş müfettişi o işçinin durumuna bakacak, ama gidip o şirketi denetlemeyecek. Çünkü yönerge tedbirler ve yürütme kısmında genel geçer ifadeler kullanıyor. Uygulamayı aslında üye devletlere bırakıyor. “Uygun olduğunda ulusal otoriteler şirketleri denetler” diyor. Ama bir denetleme gerekliliği ya da yükümlülüğü yok. İspanya başkanlığındaki bir önceki taslak yönergede bir platform şirketinde çalışan kişinin işçi olduğu halde yanlış sınıflandırıldığı tespit edildiğinde o şirkette bir soruşturma yürütülmesi gereği yer alıyordu örneğin. Bu yönergede bu yok.

Ayrıca istihdam statüsüne karşı çıkıldığı bir dava sürecinde platform işçisi, işçi olarak mı sayılacak, yoksa itiraz süresince sayılmayacak mı? İspanya’da çıkarılan yasada bunu şirketler çok kullandı. Orada 2021’de teslimat platform işçilerini işçi sayan bir yasa çıkarıldı. Aksini ispatlama yükümlülüğü platform şirketlerine bırakıldı. Avrupa’da bu konuda ilk yasanın çıktığı yer idi İspanya. Ama orada da az önce bahsettiğimiz bir durumda, itiraz süresi içinde işçi, işçi sayılmıyor. Şirket bu süreyi uzatabildiği kadar uzatıyor. Şirketler yasaları her yerinden delik deşik ediyor. Bunlar detay gibi görünüyor ama değil, şirketler tam da buralardan sızma yapıyor.

Bir de taşeron meselesi var; platform şirketleri ile platform çalışanları arasındaki taşeron firmalar. Taşeronlar sorumlu tutulacak mı tutulmayacak mı? Yönergede “uygun görülen yerde onlar da sorumlu tutulur” deniyor. Ne demek bu? Uygunluk ne? Hukuk böyle bir şey zaten, lastik gibi. Güç ilişkileri oranında farklı yönlere çekiştirilecek. Sonuçta devletlerin yönergeyi kendilerince uyarlama ve uygulama kapısı açık bırakıldı. Niyet edilen Avrupa düzeyinde etkin bir yasa çıkmamış oldu aslında. Fransa ve Almanya kabul etmediler bile. Acaba kabul etmedikleri bir şeyi nasıl adapte edip uygulayacaklar? Uber sözcüsünün yönergenin kabulü hakkında AB’nin statükoyu korumaya karar verdiğini, yani yine ülkelerin ve mahkemelerin karar vereceğini söylemesi de manidar bu anlamda.

Yasal düzenlemenin ana hatlarına bakınca iki şey öne çıkıyor: İstihdam statüsü ve algoritma konusu.

Evet, temelde bu iki konu var. Platform işçilerinin istihdam statülerinin doğru sınıflandırılması ve algoritmik yönetim. Direktif aslolarak bu ikisi üzerine. Açıkçası platform çalışması üzerine literatür de bu ikisi üzerine kurulu. Literatürün Küresel Kuzey odaklı olduğu düşünüldüğünde bu durum şaşırtıcı da değil. Ancak son dönemde sayısı artan Küresel Güney’deki çalışmalar platform ekonomisi ile ilgili çok daha çeşitli konuları mesele ediyor. Ayrıca FES’in (Friedrich Ebert Stiftung) yemek teslimatı yapan platform işçileri üzerine 2020’de yaptığı küresel bir araştırma istihdam statüsü talebinin belli bölgelerde öne çıktığını ortaya koyuyor. Dünyada bu işçilerce yapılan protestoların üçte ikisi ücret talebiyle gerçekleşmiş. Talebin “yanlış sınıflandırma” olduğu birkaç yer var sadece, ABD ve Avustralya gibi. Talebin bu temelde şekilleniyor olması da bu ülkelerdeki eylemlerin anaakım sendikalar aracılığıyla yürütülüyor olması ile ilişkili. Asya ve Güney Amerika’da örneğin enformel örgütlenmeler, kolektifler ve sokak eylemleri öne çıkıyor ve talep de diğer işçi eylemlerinde olduğu gibi ücret artışı oluyor. Yine işçi kazaları ve ölümleri gündeme getiriliyor. Salt istihdam statüsü talebi bir güvence anlamına gelmediği gibi işçilerin yakıcı gündemi, talebi de olmayabiliyor, hele de o statü her geçen gün daha az şey anlamına gelirken.  

İşçi statüsünde olan, ancak çok ağır çalışma şartlarında, çok düşük ücretlerle uzun saatler çalışmak zorunda olan binlerce işçi var. İnsanları platform işine yönelten de zaten bir yandan bu çalışma rejimi. Güvencesizlik, emeğin güvencesizliği hukuki bir statü sorunu, dolayısıyla bu anlamda bir düzenleme meselesi değil yani. Arjantin’de 2023’te seçilen ultra sağcı devlet başkanı Milei, “Platformlarla ilgili hiçbir düzenleme yapmayacağım” diyerek çok sayıda platform işçisinin desteğini aldı. Güvencesizlik meselesinin hem materyal şartlar hem de bu şartlarla şekillenen işçilerin öznelliklerine bakılarak incelikle ele alınması gerekiyor.

Algoritma konusuna gelirsek…

Bu konuda ileri ibareler var. Örneğin, “işçilerin ve örgütlerin işçiler hakkında toplanan verileri öğrenme hakkı”, “otomatik kararların açıklanmasını talep etme hakkı”, “kişisel verilerin işlenmesi ile ilgili kısıtlamalar” gibi. Hesap dondurma ya da fesih işlemlerinin otomatik olamayacağı vurgulanıyor. Algoritma işçiyi işten atamayacak yani. Bunlar tam olarak işçiler için ne kolaylıkla, nasıl işleyecek, şirketler ne kadar uyacak, göreceğiz. İskoçya’da Deliveroo’daki gıda teslimatı çalışanları üzerine yapılan bir çalışmada mesela şirketin işçilere uygulamayı işleten algoritmaların işleyişini açıklayan e-postalar göndermeye başladığı belirtiliyordu. Ancak, çalışmadaki bir işçi tarafından da dile getirildiği gibi, bu açıklamalar oldukça belirsiz ve işçiler algoritmaların nasıl çalıştığını ve kendilerine etkisini yine de bilmiyor. Amerikalı hukukçu Veena Dubal da platform şirketlerinin, mahkeme kararları gereği yayınladıkları verilerde bile, işçilerin ücret sistemlerini etkileyen algoritmalar hakkında minimum bilgi verildiğini vurguluyor. Dubal dolayısıyla veri yönetimi meselesinin sadece veri toplama sonrası hukuki yönler açısından dar bir şekilde ele alınmasına karşı çıkıyor, dijital veri çıkarımının yasal olarak kaldırılması perspektifini savunuyor. Bu, Uber’le özdeşleşen ama çok sayıda platformun da kullandığı dinamik ücretlendirme uygulaması düşünüldüğünde önemli.

“Dinamik ücretlendirme” ne demek?

O anki hava durumuna, mevcut talebe, o anda sistemde çalışan işçi sayısına, çalışılan bölgeye göre kazanılacak ücretin oynadığı bir sistem dinamik ücretlendirme. Bu yönergeyle işçiler dinamik ücretlendirmeye karşı çıkabilecek mi örneğin? Platform çalışması temelde zaten parça başı ödeme esasına dayanıyor; paket başı, sürüş başı… Yönergede buna ilişkin bir şey yok. Bir ikincisi de, şirketler algoritmalarını, yapay zekâ sistemlerini o kadar hızlı değiştiriyorlar ki, bu hıza uyum sağlayacak kadar esnek olunabilecek mi? Algoritmik düzenleme, bununla baş edebilecek mi?

Göçmen işçilerle ilgili bir şey var mı?

Yönergenin çok büyük bir eksiği de bu. Çünkü bu iş, özellikle araç çağırma ve gıda/yemek teslimatı AB’de ağırlıklı olarak göçmenler tarafından yapılıyor. Ama onlarla ilgili hiçbir şey yok. Göçmenler yani çoğu kayıtsız olan işçiler hiçbir şekilde yararlanamayacak yasadan. Adları bile anılmıyor.

Yönerge karşısında şirketlerin tutumu ne?

Şirketleri zorlayacak bir şey tabii. Çünkü onların esas gayesi zaten işçiyi işçi saymayarak patron olarak gerekli tüm sorumluklardan ve ödemelerden kaçmak, işin bütün yükünü, riskini, tehlikesini işçilere yüklemek. Platform çalışmasında işçilerin sağlık ve emeklilik hakları yok, ücretli izin hakları yok, tüm ekipmanları kendileri sağlıyorlar, asgari bir ücret garantisi yok. Sakatlandıklarında, öldüklerinde bile şirketlerin bir sorumluluğu yok. Ama şunu unutmamak lâzım, bu şirketler tam da işçiye dayattıkları bu güvencesizliğe yaslanarak bu işe giriyorlar. Kendilerine salt aracı rolü atfederek kurdukları bu düzenek, tam da varlık sebepleri. Yani zaten işçiye haklarını vermemek üzerine kurulmuş, bundan kâr elde eden şirketler. Belki bazı ülkelerden çekilebilirler, yasaların daha gevşek olduğu yerlere kayabilirler. İspanya’da öyle olmuştu. Orada getirilen yasal sınırlılıklar sonrası çekilen şirketler olmuştu. Kalanlar da yasaya uymuyor halen. Çünkü asıl gayeleri bu. Hiçbir mesuliyet almıyorlar, sigorta ödemiyorlar, her şeyi işçiye ödettiriyorlar. İşçiye üniformayı, iş elbisesini bile parayla satıyorlar. İş aletlerini işçi kendi ediniyor, bakımını yaptırıyor, benzinini dolduruyor. Bunun üzerine kurulmuş zaten platform işi.

Sendikal durum için bir kapı aralanıyor mu?

“İşçiye ya da işçi örgütlerine bilgiler açılacak” gibi bir şey deniyor. Ayrıca şirketlerin kaç kişi istihdam ettiği, çalışanları kaç saat çalıştırdığı, taşeron firmalarla çalışıp çalışılmadığı bilgisinin verilmesi de isteniyor şirketlerden. Normalde bunlar açıklanmayan veriler. Bu bilgilere erişebiliyor olmak en azından araştırmacılar için iyi bir şey olacak diyebiliriz.

Sonuç olarak?

Brezilya Portekizcesinde gündelik hayatta kullanılan güzel bir deyiş var: “İngiliz görsün diye.” Kökeni, Brezilya’da köleliğin pratikte devam ettirilmesine rağmen 19’uncu yüzyıl sonunda köle ticaretine karşı yasaların çıkarılmasına, yani göstermelik olarak kaldırılmasına dayanır. Geçerliliği olmayan, kâğıt üzerinde yapılan değişiklikleri anlatır. Bu yönergeyi hangi ülkelerin “AB görsün diye” yapacağını, işçiler için anlamlı bir değişim getirip getirmeyeceğini göreceğiz.

Yönergenin son haline gelmesinde, Avrupa’da çok sayıda platform işçisi örgütünün, sendikanın elbette ki büyük rolü oldu. Şirketler de karşı taraftan sıkıştırdı hep bu süreçte. Bu haliyle bu çerçeve, hem verilen mücadelelerin bir sonucu hem de şu anki güç ilişkilerinin bir resmi. Ne kadar daha ileri gideceği de yine o güç ilişkilerine dayanacaktır. Uygulanması, icrası, ülkeler bazında nasıl işleyeceği yine platform işçi ve örgütlerinin gücüne bağlı olacak. Buraya gelene kadar bir mücadele verildi, platform şirketlerinin aynı zamanda “hukuki girişimciler” de olduğu düşünüldüğünde, yasa geçtikten sonra daha büyük mücadeleler gerekecek.

KOMPLEKS BÜLTENİNİ TAKİBE ALIN!​