BÖLÜM 5
GELECEK

EMEK ÖRGÜTLERİNİN ALTERNATİF BİÇİMLERİNİ ODAĞA ALMAK

Machines, Rahul Jain (2016)

Kayıt dışı çalışan bir işçinin örgütlenmesinin önünde birçok engel bulunur, ancak pek çok ülkede göçmen ve gig işçilerinin gösterdiği dirence ve yenilikçi yaklaşımlara tanıklık etmek önemlidir. Bu işçiler, yaptıkları işin doğasında bulunan güvencesizlikte, örgütlenme mücadelelerinde ve kesişen sorunlarında ortak noktalar buluyor. Sahip oldukları kolektif güç, emek hareketlerini küresel ölçekte yeniden canlandırmak için bir imkân sunuyor.

Bu yazıda, emek örgütlenmesinin birincil formu olarak sendikaların geleneksel hâkimiyetinden kopuşu öneren akademisyenlerle aynı fikri öne sürüyorum. Ayrıca, araştırmacıların güvencesiz çalışma, emek örgütleri ve bu işçilerin ortak deneyimleri arasındaki karmaşık dinamikleri inceleyen önceki çalışmalardan elde edilen bilgi birikiminden yararlanmalarını öneriyorum.

Göçmen işçiler ve gig işçileri kendilerini genellikle benzer güvencesiz ve kayıt dışı çalışma düzenlerine mahkûm halde buluyor. Kısa süreli ve isteğe bağlı istihdam için dijital platformlara bel bağlayan gig işçileri, sıklıkla iş güvencesizliği, sosyal haklardan mahrumiyet ve yetersiz korumayla karşı karşıya kalıyor. Bu iki grup arasındaki kolektif eylemliliğin zeminini oluşturan, tam da güvencesiz çalışmanın getirdiği bu ortak deneyim.

Gig işçilerinin örgütlenmeye dair yaklaşımlarını anlama yolunda bazı ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, göçmen işçilerin örgütlenme çabalarına ilişkin araştırmalar henüz yeterince gelişmiş değil. Bu bilgi açığı, emek üzerine çalışan araştırmacıları göçmen işçilerin karşılaştığı özgül sorunlar ve başvurdukları stratejiler bağlamında eksik bırakıyor.

Alternatif kolektif örgütlenme biçimlerine ve bunların işçileri güçlendirme potansiyeline ışık tutarak, bu marjinalleştirilmiş bireyleri güçlü kılacak etkili stratejileri daha iyi kavrayabiliriz. Bu yazıda, Güneydoğu Asya’da emek üzerine çalışan araştırmacılarla bir diyalog inşa etmeyi, yeni temayüz eden emek örgütlenmesi biçimlerini kucaklayan yapıcı ve ilgi uyandırıcı bir araştırma yaklaşımına duyulan acil ihtiyacı vurgulamayı amaçlıyorum.

Ortak deneyim olarak güvencesizlik ve geleneksel işçi örgütlenmesi
Sözleşme usûlü çalışmanın, kayıt dışılığın ve güvencesizliğin giderek yaygınlaştığı Güneydoğu Asya’da güvencesizlik ve kitlesel işçi örgütlenmesi arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmalar yenilikçi örgütlenme stratejileri için taze imkânlar sunabilir.
Workingman's Death, Michael Glawogger (2005)

Güvencesizlik kavramı, kalıcı istihdamdan uzaklaşmaya ve emekçilerin geleneksel çalışma biçimlerini güvence altına almakta karşılaştıkları sorunlara ışık tutarak güncel tartışmalarda kilit bir odak noktası haline geldi. (MacDonald 2018)[1]

Güvencesizliği bir istisna hali olarak görmek yerine, bu durumun yaygınlaşmış doğasına ve Küresel Kuzey’in ötesindeki varlığına vurgu yapan eleştirel çalışmalarla aynı çizgideyim. Bu geniş ölçekli bakış, bizi işçiler arasındaki bölünme ve parçalanmayı vurgulayan yönelimlerden uzaklaşmak konusunda teşvik ediyor ve bunun yerine tüm işçileri birleştiren bir anlatıyı destekliyor. (Jonna ve Foster 2016)[2]

Sözleşme usûlü çalışmanın, kayıt dışılığın ve güvencesizliğin giderek yaygınlaştığı Güneydoğu Asya’da güvencesizlik ve kitlesel işçi örgütlenmesi arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmalar yenilikçi örgütlenme stratejileri için taze imkânlar sunabilir.

Kitlesel işçi örgütlenmesi üzerine yapılan çalışmalar geleneksel olarak sendikaların işçilerin çıkarlarını temsil etmede önemli bir rol oynadığı Küresel Kuzey bağlamındaki endüstriyel alanlara odaklanırken, eleştirel bir tutum sergileyen akademisyenler güvencesiz çalışmanın ve Küresel Güney’deki dinamiklerin ortaya attığı sorunları da gören bir perspektif sıçramasının tartışmasını yürütüyor. Emek örgütlerinin dar iş yeri ya da iş kolu boyutunun ötesine geçerek sınıfın birleşik gücünü desteklemeleri gerektiğinin altı çiziliyor. (Atzeni ve Ness, 2016; 2018)[3]

Örgütlenmeye dair yaklaşımlar üzerine yürütülen tartışma, örgütlenme modellerinin geçerliliği hakkındaki varsayımlardan ve sivil toplum kuruluşlarına sinmiş politikalardan dar bir bakış açısıyla etkilendiğinde karmaşık bir hal alıyor. Çeşitli ülkelerden gelip bölgede çalışan bazı uzmanlarla yaptığım görüşmelerde, alana maddi destek sunmakta kritik bir rol oynayan bu uzmanların ve STK’ların sendika modeline yönelik köklü önyargılara ve alternatif örgütlenme biçimleri söz konusu olduğunda şüpheciliğe kapılma eğiliminde oldukları ortaya çıktı.

Bir uzmanla yaptığım görüşmede, göçmen işçilerin örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan yasaların yarattığı engeller üzerinde mutabık kaldık ve uygun bir örgütlenme modeli geliştirmenin gerekliliğini vurguladık. Ancak, göçmen dayanışma örgütlerinin önerileri sorulduğunda, bu örgütlenme çabalarını üstünkörü bir biçimde görmezden geldi ve hatta topluluk bazlı bir örgütlenme yaklaşımının varlığını tanımayı reddetti.

Gig işçilerinin eylemlerinin ve örgütsel tarzlarının bir değerlendirmesi
Sendikaların faaliyet alanını daraltan mevzuat hükümlerine bağlı olmamanın önde gelen avantajlarından biri, eylemlilik sürecinde yeni keşfedilmiş bulunan esnekliktir. Bu gruplar daha serbestçe hareket edebilir ve hantal bürokratik prosedürlere takılmazlar. Bu da ortaya çıkan sorunlara ve zorluklara hızlı bir şekilde yanıt üretmelerini sağlar.
Machines, Rahul Jain (2016)

Gig işçilerinin eylemselliği üzerine yürütülen güncel araştırmalar, kayıt dışı ekonomilerde çalışan işçilerin karşılaştığı engelleri aşmanın yeni ve etkili yollarına ışık tutuyor. Örneğin, Rizzo ve Atzeni (2020) tarafından Buenos Aires ve Darüsselam’daki nakliye ve kurye işçilerini karşılaştıran bir çalışmayı ele alalım.[4] Bu çalışmada, örgütsüz ve kayıt dışı işçilerin bir araya gelerek ve çalışma hakları için mücadele ederek koşullarını iyileştirebildikleri ortaya kondu.

Rizzo ve Atzeni, ilginç bir şekilde, kolektif örgütlenmeleri açığa çıkaranın geleneksel sendikalardan ziyade işçilerin kendi inisiyatifleri olduğunu savunuyor. Ayrıca mevcut sendikal yapıların, endüstri ilişkileri alanının ve sosyo-politik bağlamların bu örgütlenmelerin aldığı belirli biçimleri nasıl şekillendirdiğini vurguluyorlar. Bu gruplar, resmen sendika olarak tanınmamalarına rağmen, esnek yapılanmalarından ve kolektif güçlerinden yararlanarak etkili bir faaliyet göstermenin yollarını buluyor.

Genellikle sendikaların faaliyet alanını daraltan mevzuat hükümlerine bağlı olmamanın önde gelen avantajlarından biri, eylemlilik sürecinde yeni keşfedilmiş bulunan esnekliktir. Bu gruplar daha serbestçe hareket edebilir ve hantal bürokratik prosedürlere takılmazlar. Bu da ortaya çıkan sorunlara ve zorluklara hızlı bir şekilde yanıt üretmelerini sağlar.

Ancak, yasal olarak tanınmamanın bir dezavantajı, işverenleri müzakerelere katılmaya zorlayacak bağlayıcı bir aracın olmamasıdır. Geleneksel sendikaların toplu sözleşmeler üzerinde sahip olduğu yasal kaldıraçtan yoksun oldukları için, başarıları öncelikle ekonomik ve sosyal düzeyde yol açabilecekleri karmaşayla beraber tabanı hızla harekete geçirme yeteneklerine bağlıdır.

Dahası, gig işçileri üzerine yapılan son araştırmalar, geleneksel resmi temsilin ötesine geçen bir emek aktivizmine duyulan ihtiyacı vurguluyor. Örneğin, Londra’daki fast food işçileri üzerine yürütülen başarılı alan araştırmaları, sendikaların işçilerin öz-örgütlenmesine duyarlı olmasının ve işçilere kolektif eylem için söz hakkı vermesinin önemini gösteriyor. Dünya Sanayi İşçileri (IWW) yasal açıdan toplu pazarlık mümkün olmadığında doğrudan eylemi tercih etti. Aynı esnada Fırın ve Birleşik Gıda İşçileri Sendikası (BFAWU) sadece yüksek üye sayısını hedeflemekle yetinmek yerine işçilerin kolektif eylemini inşa etmeye odaklanıyordu.

Bu çalışmalar, eylem odaklı stratejileri ve işçilerin sorunlarını ele almada esnekliği vurgulayan yenilikçi örgütlenme yaklaşımlarını ortaya koyuyor. (Cant ve Woodcock, 2020)[5] Bu bulgular resmi olarak tanınmış sendikaların işçileri güçlendirmenin tek yolu olduğu fikrini gözden geçirmemizi sağlıyor ve sendika formunu bir araç olarak benimsemiş olsalar bile, işçilerin yapısal kısıtlamaların üstesinden gelmede kendi inisiyatiflerinin ve yaratıcılıklarının önemini vurguluyor.

Yeni görmeye başladığımız bu inisiyatifler hakkında birkaç hususu ele almakta fayda var. Resmen sendika olarak tanınmamalarına rağmen, bu örgütlenmeler sendika formunu yol gösterici bir model olarak genellikle kasten benimsiyorlar. Ne ölçüde bir işçi sendikası gibi faaliyet gösterdikleri kilit bir soru, zira bunun örgütsel yapıları ve uzun vadeli sürdürülebilirlikleri üzerinde önemli etkileri bulunuyor.

Örneğin, Tayland’da birlikte çalıştığım gig işçi gruplarının birçoğu üyelik aidatlarını toplamakta zorlanıyor ve bu da örgütün uzun vadeli beklentileri söz konusu olduğunda üyelerden gelen kaynağın ve aidiyetin sınırlı kalmasına yol açıyor. Endüstriyel ilişkiler düzeninin dışında faaliyet göstermeleri, örgütsel yeteneğin dışında veya onunla sınırlı olmayan güç kaynaklarına (yani kurumsal ve toplumsal güce) dayanmaları gerektiği anlamına geliyor. Bu durum, iş hukuku ihlallerinin ve işçi haklarının gözardı edilmesinin normalleştirildiği ve devletin hoşgörüsü ve desteğiyle kolaylaştırıldığı Güneydoğu Asya ekonomilerinde zorlayıcı bir hale bürünüyor.

Bir yandan iş hukukuyla kısıtlanmış değilken, bir yandan da toplumsal geçerlilikleri hâlâ güçlü bir sosyal desteğe ve genel politik alandaki kolektif enerjiden yararlanma becerisine ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle, işçilerin potansiyel güçlerinin farkına varmasına yardımcı olup olmadığından emin olmak için bu alandaki araştırmalar bu örgütlenmelerin faaliyet gösterdiği ekonomi-politiğin daha geniş bağlamını iyi anlamalı.

Yeni bir katılımcı göçmen işçiler arasındaki farklı kolektif eylem biçimleriyle tanışma
Göçmen işçiler kültür, din işleri ve yardımlaşma sorunlarını ele almak için taban örgütleri oluşturmaya ve bu gruplara katılmaya devam ediyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek için çeşitli stratejiler geliştirdikleri tespiti yapılıyor. Örneğin, yerel topluluklarla ve işverenlerle diyaloğa girerek karşılıklı anlayışı teşvik ediyorlar ve uzlaşmazlıkları azaltıyorlar.
Workingman's Death, Michael Glawogger (2005)

Göçmen işçiler, emek göçü rejimleri, istihdam ilişkileri ve kendi eylemlilikleri tarafından şekillendirilen karmaşık sorunlarla karşı karşıya. Mesele sadece yasalar ve kurumlar tarafından dikte edilen ekonomik konumları değil; göçmenlik statüleri de burada önemli bir rol oynuyor. (Ford 2020)[6]

Ev sahibi ülkelerdeki yasal kısıtlamalar, dil bariyerleri ve sosyal ağların sınırlılığı, bir araya gelme ve haklarını savunma becerilerini genellikle sekteye uğratıyor.

Buna ek olarak, kendilerini savunmasız kılan resmi evraka kısıtlı erişim ve sınırlı hareket imkânı nedeniyle çalışma hakları ve örgütlenme özgürlüğü yerli gig işçilerine nazaran göçmen işçiler arasında daha zayıftır. Bunun yanında, sendikalara kayıt olamamaları veya yönetim kurullarına dahil olamayışları kolektif eylemliliklerine daha da köstek oluyor.

Bu çetin sorunlara rağmen, Tayland ve başka yerlerdeki göçmen işçiler dikkate değer bir direnç gösteriyor. Taban örgütlenmeleri kuruyorlar, kıymetli destek ağları oluşturarak diğer göçmenlerin refahına aktif olarak katkıda bulunuyorlar.

Örneğin, 1990’ların sonlarından 2000’lerin ortalarına kadar Birmanyalı göçmen işçilerin örgütlenme merkezi haline gelen sınır kasabası Mae Sot’ta yapılan araştırmalar, bu işçilerin yaratıcı inisiyatiflerini ve direncini ortaya koyuyor. (Arnold 2013; Campbell 2013; 2018)[7] Dennis Arnold’a göre, bu işçiler arasındaki kolektif örgütlenmeler zaman içinde farklı aşamalardan geçerek evrildi. Başlangıçta tepkileri asgari düzeydeydi, ancak sonra spontane grevler ortaya çıktı, bu da topluluğu ve kültürel örgütlenmeye yol açtı. 2002’den itibaren Mae Sot’taki Birmanyalı işçiler ve politik aktivistler çalışma koşullarını iyileştirmek için düzenlenen protestolarda, işverenlerle müzakerelerde veya yasal düzenlemelerde hayati bir rol oynadı.

Stephen Campbell’ın Myanmar-Tayland sınırında göçmen işçilerin örgütlenmesi üzerine yaptığı çalışma, esnek istihdamın kolektif örgütlenmeyi engellediği ve sınıfsal parçalanmayı derinleştirdiği varsayımını masaya yatırıyor. (2013)[8] Campbell, emek yoğun üretim bağlamlarında, esnekleşmenin çoğunluğu Birmanya kökenli olan işçiler arasında dayanışmaya dayalı kolektif eylem ve öz-örgütlenmeyi kolaylaştırdığını savunuyor.

2000’li yıllarda Mae Sot’ta, istismara ve adil olmayan düzenlemelere maruz kalmalarına rağmen göçmen işçiler, özellikle de kadınlar, çalışma koşullarını iyileştirmek için kolektif eylemlere başladılar. Sendika kurma konusunda sınırlamalarla karşılaşsalar da, müzakereler sırasında kendilerini sağlama almak için işyeri komiteleri ve dayanışma sandığı gibi alternatif mekanizmalara başvurdular. Tabandan gelen işçi hakları örgütleri de bu işçilerin kolektif çabalarının desteklenmesinde hayati bir rol oynadı.

Mekong Göç Ağı (2022)[9] tarafından yürütülen yakın tarihli bir çalışma, Tayland’daki göçmen işçi gruplarının kolektif eylem tarzlarını inceliyor ve özellikle üyelik tabanlı dernekleri ve topluluk temelli örgütlenmeleri odağına alıyor. Ağırlıkla tarım işçilerinden ve balıkçı teknelerinde çalışan emekçilerden oluşan bu gruplar, güvencesiz çalışma koşullarıyla, sendikalaşma konusunda sınırlı yasal haklarla, izole yaşam koşullarıyla, zorlu ve belirsiz vardiyalarla, yetkililerin, yerel toplulukların, işverenlerin muhalefetiyle karşı karşıya.

Araştırma, bu engellere rağmen göçmen işçilerin kültür, din işleri ve yardımlaşma sorunlarını ele almak için taban örgütleri oluşturmaya ve bu gruplara katılmaya devam ettiklerini ortaya koyuyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek için çeşitli stratejiler geliştirdikleri tespiti yapılıyor. Örneğin, yerel topluluklarla ve işverenlerle diyaloğa girerek karşılıklı anlayışı teşvik ediyorlar ve uzlaşmazlıkları azaltıyorlar. Sivil toplum kuruluşlarıyla kurulan ilişkiler, Taylandlı yetkililerle arabuluculuk yapmalarına ve faaliyetlerini meşrulaştırmalarına yardımcı oluyor. Dahası, bu gruplar dini ve kültürel toplantılar sırasında emekçilerin hakları konusunda farkındalığı artırmak için etkinlikler düzenleyerek yetkili makamların işçi haklarının önüne set çekmesini önlüyor.

Bu tür bir toplumsallaşmanın tecrit koşullarında mümkün olmadığının farkına varmak çok mühimdir; sırtlarını büyük ölçüde sivil toplum örgütlerinin ve toplumsal hareketlerin desteğine dayarlar, böylece işçi hareketleri güçlenecek ve artık toplumsal bir kuvvet olarak kabul edileceklerdir.

Yeni bir katılımcı araştırma gündemine doğru
Güvencesiz çalışmanın getirdiği ortak deneyim kayıt dışı çalışanlar için kolektif eylemin kapılarını açtı, alternatif emek örgütlerinin yasal sınırlara hapsolmak yerine işçileri güçlendirme ve bölgedeki emek hareketlerini canlandırma konusundaki dönüştürücü potansiyelini ortaya koydu. Geleceği düşündüğümüzde, emek araştırmacıları ve aktivistlerinin bu işçiler tarafından kullanılan çeşitli yaratıcı örgütlenme yöntemlerini tanıma ve anlama konusunda yenilikçi yollara başvurmaları hayati derecede önem kazanıyor.
Tie Xi Qu West of the Tracks, Wang Bing (2002)

Göçmen işçiler arasındaki aktivizmi üzerine araştırmalarda derinleştikçe kayda değer bir gözlem belirdi: Gig işçilerine benzer şekilde, göçmen işçiler de çalışma koşullarını iyileştirmek için örgütlenme faaliyetlerinde bulunuyor. Ancak, acil ihtiyaçlarıyla uzun vadeli hedeflerini teraziye koyduklarında bir ikilemle karşılaşıyorlar. Temel dertleri o gün hayatta kalma ve en temel haklara ulaşma gibi aciliyet içeren kaygılar olmakla beraber, örgütsel yapılanma ve sürdürülebilirlik gibi kalıcılık sağlayacak konulara vakit ayırma ayrıcalığına sahip olmayabilirler –ki genellikle STK’ların öncelik verdiği başlıklardır bunlar.

Bu zorluğun üstesinden gelmek için katılımcı araştırmanın, eylem araştırmasının uygulamaya konması kaçınılmaz hale geliyor. Böyle bir yaklaşım, araştırmacıların ilerleme kaydederken bu sorulara yanıt bulmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, herhangi bir aktivizm biçimini desteklemeyen veya uzun vadeyi kısa vadeye tercih etmeyen, önyargısız bir araştırma tutumu benimsemek de gerekir. Bunların yerine odak noktası, izlenecek yeni yollara dair kısa vadeli emek aktivizminden en çok ne öğrenilebileceği olmalıdır.

Dikkate alınması gereken önemli bir husus, emek hareketinin kanunları istenen yönde şekillendirmekteki potansiyel etkisidir. İşin ve istihdamın doğası sürekli olarak değişirken, araştırmaların işçilerin daha önce ulaşılmaz görülen olasılıkları tahayyül etmelerini nasıl mümkün kılacağının yollarını bulmak hayati hale geliyor. Çalışma düzenlerindeki dönüşüm hem zorluklar hem de fırsatlar sunuyor; bu değişimleri anlamak, emek aktivizmine yönelik müstakbel araştırmaları şekillendirmede kilit bir faktör olabilir.

Coğrafi bağlama göre değişmek kaydıyla, işçilerin hangi alanlarda güçlü olduklarına ilişkin düşünceleri ve toplu pazarlık unsuru olarak strateji geliştirme becerileri gibi konularda cevaplanmamış önemli sorular mevcut. Göçmen işçi kolektifleri üzerine son dönemde yapılan araştırmalar ancak yüzeyi tarıyor, adapte olabilecekleri örgütsel biçimlerle ilgili geriye keşfedilecek daha pek çok şey kalıyor.

Güvencesiz çalışmanın getirdiği ortak deneyim kayıt dışı çalışanlar için kolektif eylemin kapılarını açtı, alternatif emek örgütlerinin yasal sınırlara hapsolmak yerine işçileri güçlendirme ve bölgedeki emek hareketlerini canlandırma konusundaki dönüştürücü potansiyelini ortaya koydu. Geleceği düşündüğümüzde, emek araştırmacıları ve aktivistlerinin bu işçiler tarafından kullanılan çeşitli yaratıcı örgütlenme yöntemlerini tanıma ve anlama konusunda yenilikçi yollara başvurmaları hayati derecede önem kazanıyor. Bu arayış Güneydoğu Asya’daki emek hareketleri için yeni yollar açacak, farklı işçi grupları arasında dayanışmayı teşvik edecek ve haklarını etkili bir şekilde savunacaktır.

Ayrıca araştırmacılar, kaynak kısıtlamaları ve yasal sınırlamalar gibi işçi kolektiflerinin önünde duran mevcut kurumsal ve örgütsel engellere karşı eleştirel tutum takınmalı. Katılımcı araştırma ve eylem araştırması, işçilerin bu engellerin üstesinden gelmelerine ve kolektif gayretlerini etkili bir şekilde biçimlendirmelerine yardımcı olabilir. Hem günlük deneyimlere hem de uzun vadeli kaygılara uyum sağlayan tarafsız bir araştırma yaparak işçi haklarını savunan, çalışma yasalarını şekillendiren ve bölgede daha eşitlikçi bir çalışma düzeni öngören bir emek hareketi için bir zemin kurabiliriz. Bu yaklaşım, araştırmalarımızın Güneydoğu Asya’da işçi haklarının ilerletilmesi için anlamlı bir katkıda bulunmasını sağlayacaktır.

KAYNAKLAR

[1] MacDonald, I. T (2018). “Rethinking Labor Unionism in Spaces of Precarious Work.” in Global Perspectives on Workers’ and Labour Organizations (Atzeni & I. Ness, Eds.; 1st ed. 2018.). 3-22. Springer Singapore.

[2] Jonna, R. J., & Bellamy Foster, J. (2016). Marx’s Theory of Working-Class Precariousness – And Its Relevance Today. Alternate Routes: A Journal of Critical Social Research.

[3] Atzeni, M. and Ness, I. (2016). Precarious work and workers resistance: reframing labor for the 21st century. Special issue WorkingUSA: The Journal of Labor and Society 1089–7011 19 March 2016. Atzeni, M. & Ness, I. (2018). Global Perspectives on Workers’ and Labour Organizations (Atzeni & I. Ness, Eds.; 1st ed. 2018.). Springer Singapore.

[4] Rizzo, M., & Atzeni, M. (2020). Workers’ Power in Resisting Precarity: Comparing Transport Workers in Buenos Aires and Dar es Salaam. Work, Employment and Society, 34(6), 1114–1130. 

[5] Cant, C., & Woodcock, J. (2020). Fast Food Shutdown: From disorganisation to action in the service sector. Capital & Class, 44(4), 513–521.

[6] Ford, M. (2019). From Migrant to Worker: Global Unions and Temporary Labor Migration in Asia. Ithaca: ILR Press, an imprint of Cornell University Press.

[7] Arnold, D. (2013). “Burmese Social Movements in Exile: Labour, Migration and Democracy.” In Social Activism in Southeast Asia, edited by Michele Ford, 89–103. London: Routledge.Campbell, S. (2013). “Solidarity Formations under Flexibilisation: Workplace Struggles of Precarious Migrants in Thailand.” Global Labour Journal 4, no. 2 (2013): 134–51.
Campbell, Stephen. 2018. Border Capitalism, Disrupted: Precarity and Struggle in a Southeast Asian Industrial Zone. Ithaca: ILR Press, an imprint of Cornell University Press.

[8] Campbell, S. (2013). “Solidarity Formations under Flexibilisation: Workplace Struggles of Precarious Migrants in Thailand.” Global Labour Journal 4, no. 2 (2013): 134–51.

[9] Mekong Migration Network (2022). Agents of Change: Migrant Grassroots Organizing in Thailand’s Agriculture and Fishing Sectors. Mekong Migration Network

İLGİLİ YAZI

Türkiye'den bir örgütlenme örneği: Motorlu Kurye İşçileri Derneği (MİD)

KOMPLEKS BÜLTENİNİ TAKİBE ALIN!​