BÖLÜM 5
GELECEK

Geleceğin yeni sorusu:

ÇALIŞAN İNSAN,
KENDİ HİKÂYESİNE
SAHİP ÇIKABİLECEK Mİ?

Gig ekonomisi, 2000’li yılların icadı olmasa da bu yılların en büyük numarası… Herkesi içine çekebilen ve her yeniliğe kendini adapte edebilen amorf bir yapı. Bir tür karadelik. Ama şimdi şehre yeni bir oyuncu geldi; zaten belirsizliklerle iş tutan gig ekonomisini daha da belirsiz kılan bir başka enerji merkezi: Yapay zeka… Ne menem bir devir yaşadığımızı büyük ölçüde bu ikilinin alışverişi gösterecek.

Yazılara alıntılarla başlamayı sevmem ama bu yazı için bir ayrıcalık yapmak istiyorum. Bu metne bir misafir yazar başlasın. Makale boyunca nelerden konuşacağımızı, misafirimiz, doğrusu biraz kuru üslubuyla, aşağıdaki paragrafta anlatsın:

“Günümüzde, yapay zeka teknolojisinin hızla gelişmesiyle birlikte, birçok sektörde dönüşümler yaşanmakta. Özellikle beyaz yakalı, üniversite eğitimli profesyonellerin iş dünyasındaki rolleri üzerinde belirgin etkiler gözleniyor. Yapay zeka, rutin görevleri otomatikleştirme ve veri analizi gibi işlevleri gerçekleştirme konusunda giderek daha yetenekli hale gelerek, bu alanlarda insan işgücüyle rekabet etmeye başladı. Bu durum, geleneksel iş modellerini sarsarken, bir yandan da iş dünyasının nasıl bir evrim geçireceği konusunda soru işaretleri uyandırıyor. İlerleyen yıllarda, teknolojik ilerlemenin getirdiği bu değişimlerin, çalışanların beceri setlerini ve iş dünyasındaki hiyerarşiyi nasıl etkileyeceği merak konusu olmaya devam edecek.”

Evet, yukarıdaki satırları ChatGPT yazdı. Ben sadece, o boyuna “yapmaktadır, etmektedir” dediği için çok resmi tınlayan birkaç fiilin kipini değiştirdim ve tek bir yerde (“hiyerarşi” sözcüğünde) de imlayı düzelttim. Bunları yapmak bir dakikamı aldı. Bir dakika da ChatGPT’ye vereceğim komutu (“Yapay zekanın beyaz yakalı profesyonellerin işini elinden alıp almayacağını tartışan, New York Times veya Atlantic Magazine tarzında bir makale için giriş paragrafı yaz”) tasarlamakla harcamıştım. Ondan makalenin hepsini yazmasını istesem, yapay zeka kuşkusuz onu da yapardı ama o kadarı eksik kalsın. Bu numarayı, yani yazıya ChatGPT’nin ağzından başlamayı, Atlantic Magazine’in benzer bir makalesinde görmüştüm ve aynısını Türkçe için denemek istedim. İlgili makalenin sahibi de (Annie Lowrey), ChatGPT’ye sadece ilk paragrafı yazdırmıştı. İyi de sonuç almıştı. Ben de aşırdığım bu fikre (veya aldığım ilhama) ilişkin bu küçük deneyde iyi sonuç aldığımı düşünüyorum. 

Çünkü ChatGPT hepi topu 10 saniyede yukarıdaki paragrafı ortaya çıkardı. Kıskançlık yapıyor gibi görünmek pahasına “biraz kuru” dedim ama yapay zekanın ürettiği bu paragraf, neticede işini yapan bir giriş paragrafı… Konuyu derli toplu ortaya koyuyor, tartışmayı başlatıyor ve yazının kalanı için zemin hazırlıyor. Bana kalırsa bundan daha iyisi, benim şu an yapmaya çalıştığım gibi, bir hikâye anlatmaktır; çünkü hikâyeler, binlerce yıldır masallarla ve efsanelerle evrimleşmiş zihnimizi her zaman daha diri tutar. Yine de bilgi verip tartışma açmak da yeterlidir. ChatGPT, bilgisini verdi, tartışmayı açtı, işini yaptı. 

Üstelik, yıllarca editörlük yapmış biri olarak bu örneğin çok daha yetersizleriyle zaman zaman karşılaştığımı söylemeliyim. Benim bu metnimle ilgilenen editörün eline de eminim ChatGPT’ninkinden çok daha kötü metinler geçmiştir. Kısacası, bu metin en azından üzmüyor ve vaat ediyor. En önemlisi: Bütün bunları bir dakika içinde yapıyor.

Eh, bu bir devrimdir.

Bu bir devrim mi?

Ne var bu yeni yaşamda? Artan bir nüfus, güvencesizleşen işler, iş yerlerinde eriyen bağlar ve çözülen sınıflar… Bu yeni yaşamda esasen 2000’li yıllarda prekaryalaşma ile başlayan süreç var

Hem de nasıl bir devrim… Dağ gibi veri setlerinin bir çırpıda sentezlendiği, işinin başındaki bir cerrahın ameliyat sürerken dahi yeni analizlerle bilgilendirildiği, sadece geleceğin değil geçmişin gizlerinin de, henüz okunamamış antik metinlerin sırlarının da çözülebildiği bir devrim. İleriye doğru dev bir adım… 

Ama biz şimdi devrimin biraz evveline gidelim. 

Kısa zaman öncesine değin, “gelecek” dediğimizde evvela uçan arabaları, başka gezegenlere yaptığımız seyahatleri düşlüyorduk. Bu hayali gelecekte, olağanüstü buluşlara imza atmış olan insanlık, bir nevi refaha ermiş, bugün uğraştığımız birçok sorunu çözmüş ve yeni bir hayata başlamış oluyordu. 

O “gelecek” gelmedi ama bizler yeni bir yaşama başladık. Şimdi çok içinde olduğumuzdan yeterince anlamıyoruz ama şunu tahmin etmek güç değil: İleride bugünlere bakıldığında çok daha rahat değerlendirilecek bir gelecek prototipini yaşıyoruz. 

En önemli değişim, tarihte her zaman görüldüğü üzere, ekonomide. Yani değişimin esas dinamosunda. Doğal olarak da iş yaşamımızda. İşlerimiz değişiyor. Günlerimiz değişiyor. Yaşamlarımız değişiyor. 

Belki bunlar çağa uygun donanıma sahip, yetenekli bir azınlık için güzel günlerdir ama milyonlarca, hatta milyarlarca çalışan açısından dertten tasadan uzak bir hayat değil. 

Ne var bu yeni yaşamda? Artan bir nüfus, güvencesizleşen işler, iş yerlerinde eriyen bağlar ve çözülen sınıflar… Bu yeni yaşamda esasen 2000’li yıllarda prekaryalaşma ile başlayan süreç var. (Bu süreç, kompleks.org’da şurada, şurada, şurada ve şurada detaylarıyla anlatılıyor.) 

Yani uçan arabalar ve uzay seyahatlerini görmedik ama bugünü ve geleceği üreten insanların çalışma yaşamlarında nasıl yalnız başlarına kaldıklarını gördük. İlk resimde bu var. Gelecek dediğimiz meğer “gig ekonomisi” imiş. Nedir gig ekonomisi? Gazeteci Mine Akverdi Denktaş’ın yine bu sitedeki yazısında yaptığı tanımı kullanalım: 

“Yeni nesil bir çalışma düzeni ve bunun getirdiği yeni bir iş piyasası, iş kültürü ve ekonomi modeli olarak özetlenen gig ekonomisi en sade haliyle; serbest çalışanlar ile bu kişilerden belirli bir süre için belirli bir iş talep eden müşterileri dijital platformlar üzerinden buluşturan bir ekonomi modeli olarak tanımlanıyor.”

Gig ekonomisinin tarihi uzun yıllar öncesine dayanıyor ama ölçeği gün geçtikçe büyüyor. Teknolojinin el vermesiyle büyüyor. Dijital platformlarla, internetin dünyanın kılcal damarlarına kadar girmesiyle ve yeni kuşakların eski kuşaklara nazaran “iş güvencesi” kavramıyla daha az haşır neşir olmasıyla büyüyor. Gig ekonomisi, 2000’li yılların icadı olmasa da bu yılların en büyük numarası… Herkesi içine çekebilen ve her yeniliğe kendini adapte edebilen amorf bir yapı. Bir tür karadelik. Ama şimdi şehre yeni bir oyuncu geldi; zaten belirsizliklerle iş tutan gig ekonomisini daha da belirsiz kılan bir başka enerji merkezi: Yapay zeka… Ne menem bir devir yaşadığımızı büyük ölçüde bu ikilinin alışverişi gösterecek.

Bu bir kabus

Bu pozisyonlar gelecekte zaten var olmayacak. Peki yerlerine 300 milyon yeni pozisyon gelecek mi?

Şimdi devrim günlerine geri dönelim. 

Geleceğin muhtemel seyrine, makalenin girişinde değindiğim yapay zeka ile başlayalım. Bugün ChatGPT ve benzerleriyle temsil edilen yapay zeka, yeni yaşamın büyük bir parçası. Evet bu parça, insanlığın tekamülünde önemli bir aşama, hatta bir devrim anlamına geliyor ama ne pahasına? 

“Paha”nın ne olduğunu, finans-yatırım kurumu Goldman Sachs’ın Mart 2023 tarihli raporundan okuyoruz: 

“Yapay zekanın vaat ettiği kapasiteye ulaşması iş piyasasını önemli ölçüde tahrip edecek. Elimizdeki verileri, Avrupa ve ABD’deki mesleki görevlere uyarladığımızda, mevcut işlerin hemen hemen üçte ikisinin bir ölçüde yapay zeka otomasyonuyla tanışacağını ve yapay zekanın yine mevcut işlerin dörtte birini ikame edeceğini öngörüyoruz. Bu verileri küresel ölçeğe taşırsak, 300 milyon tam zamanlı işin yapay zekayla yer değiştireceğini tahmin edebiliriz.”

300 milyon. Bu, bugünün sayısı. Yani işinde gücünde olan insanların, lojistikçilerin, insan kaynakları uzmanlarının, gazetecilerin, sistem analistlerinin, programcıların ve daha birçoklarının işgal ettiği pozisyonların sayısı. Rapor, bu pozisyonlara artık gerek duyulmayacağını söylüyor. Birdenbire buhar olup uçabilecek işler bunlar. Ama yine de bu bir süreç. Buhar olma süreci. Bu işler buhar olabilecekler çünkü “katı” durumdalar. Çünkü varlar. 

Bir de şöyle düşünün. Bu pozisyonlar gelecekte zaten var olmayacak. Peki yerlerine 300 milyon yeni pozisyon gelecek mi? Aynı rapor, böyle “tarih olan işlerin”, tarihsel olarak yeni işlerle dengelendiğini, teknolojik gelişmelere bağlı olarak yeni iş sahalarının ortaya çıkacağını söylüyor ama 300 milyon sayısını verirken ki kesinliğini burada göstermiyor. Yani iki sorunun da cevabı yok. Bu 300 milyon insanın başına ne gelecek? İleriki nesiller için tahminen ne kadar yer açılacak?

Bu bir kabus. İşini kaybedecekler ve iş bulamayacaklar açısından kabus. Bunun bir kabus olduğunu tepe görevlerdeki insanlar da söylüyor. Örneğin Amerikan Kongresi’nin Demokrat senatörlerinden Richard Blumenthal… Connecticutlı siyasetçi birkaç ay önce, yapay zekaya ilişkin olası düzenlemelerin konuşulduğu oturumda, ChatGPT’yi üreten Open AI firmasının kurucusu Sam Altman’ı dinlerken “Bu bir kabus” demişti: “Uzun vadedeki en büyük kabusum, yapay zeka yüzünden yitecek işler”. 

Bu soru Altman’ın kendisine yöneltildiğinde, “tüm teknolojik devrimlerde yaşandığı gibi, bu devrimin de işler üzerinde bir etki yapmasını bekliyorum ama bunun nasıl bir etki olacağını tahmin etmek imkânsız. GPT-4 bazı işleri tamamen ortadan kaldıracaktır ama daha iyi olacağına inandığım birçok iş de üretecektir.”

Aynı oturumda IBM Başkan Yardımcısı Christina Montgomery de konuştu: “Bütün işler değişecek. Yeni işler ortaya çıkacak. Birçok iş de ortadan kalkacak. Şimdi yapabileceğimiz ve yapmamız gereken en önemli şey, bugünün ve geleceğin işlerini yapay zekayla çalışacak duruma getirmek.” Nasıl yapılacak bunlar? Söylendiği kadar kolay olacak mı? Yapay zekanın önde gelen uzmanlarından Amerikan davranışbilimci Gary Marcus’un söz konusu oturumda “yapay zekanın insan işlerinin büyük bir bölümümü ikame edeceğini” net biçimde ifade ettiğini aklımızda tutarsak, yapay zekayla el ele bir geleceğin insanları tümden doyuracağını, tatmin edeceğini veya işler kılacağını nasıl varsayabiliriz? 

Bu herkes açısından ciddi bir endişeye dönüşecek mi? Senatör Blumenthal, tarihi öneme sahip bu oturumda kabus sorusunu Altman’a da yönelmişti: “Sizin en büyük kabusunuz nedir?”

“En büyük korkum, bizim, çalıştığımız alanın, teknolojinin, endüstrinin dünyaya büyük zarar vermesi” dedi Altman. “Bu teknoloji aksi bir yönde giderse, bu ciddi bir yanlış olur. Biz bunu dile getirmek istiyoruz. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasını önlemek için de devletle çalışmak istiyoruz. Olumsuzlukların niteliği ve bunları yatıştırmak için nasıl bir çalışma yapmak gerektiği hakkında net olmaya çabalıyoruz.”

Geçiş süreci…
Ortak çalışmalar…
Önlem almak…

Genel yayın yönetmeninin, sayfa tasarımcısının, tashihçinin, fotoğraf editörünün ve de yayıncının kendisinin bugün yaptığı işler gelecekte bildiğimiz anlamda var olmayacak.

Bunların hiçbiri yeterince net ifadeler değil. Tamamen zevahiri kurtarmak ve sorumluluğu azaltmak için kullanılan sözler… Kişisel kanaatim şu: “Önemli olan değişim sürecini iyi yönetmektir” türü bir cümleyle karşılaştığınızda oradan kaçın. Çünkü söz konusu değişim süreci esasen sadece insanların işsiz kalmasını, konuyla ilgili konuşanların da sorumluluktan kaçmasını ya da pozisyonlarını revize etmelerini içerir.

Biz olacaklara bakalım. 

Kendi sektörümden, gazetecilikten başlayarak söyleyeyim. Bu yazıya bir ChatGPT ürünüyle girmem boşuna değil. Bu tip bir makale yazabilecek bir yapay zeka programı, bugün gazetecilikle hayatını kazanan (çok düşük maaşlara çalışsalar da) birçok insanı boşa düşürür. Türkiye’de gazetelerin durumu zaten pek parlak değil ama yine de bugün piyasada iş yapabilen irili ufaklı birçok yayın var; bu yayınların tümü yapay zekanın olası etkilerine açık. Üstelik bu durum tüm dünya için aynı. Alman Bild gazetesinin yayın yönetmeninin çalışanlarına attığı e-postayı okuyalım

“Genel yayın yönetmeninin, sayfa tasarımcısının, tashihçinin, fotoğraf editörünün ve de yayıncının kendisinin bugün yaptığı işler gelecekte bildiğimiz anlamda var olmayacak.”

Bu cümleyi şöyle de okuyabilirsiniz: Bu işlerin büyük bölümü yok olacak. Oldu bile zaten. Bu e-postanın gönderildiği Bild çalışanlarının yaklaşık üçte biri işlerine son verildiğini de bu cümlelerle öğrenmiş oldu. Sebep, yapay zekadan maksimum oranda faydalanan yeni bir iş ortamı yaratmaktı. Amerikan Kongresi’nin tarihi oturumunda anlatılan türden, yapay zeka ile insanın el ele verdiği bir iş ortamı…

Bir yanda bağımsız çalışma kültürü bir yanda güvencesizlik

Gig ekonomisinin amorf yapısı onun ayrı düzlemlerde işlemesine imkân veriyor. Bir fili farklı taraflarından tutarak tarif etmek gibi… Bir yanda eski trendlere meydan okunan, bağlantısız, bağımsız yeni çalışma kültürü; bir yanda güvencesizlik…

Peki ne olacak? İşinden atılan bu gazetecilerin başına ne gelecek? Hayatın dişlileri arasında kaybolup gidecekler mi? Tersten de sormak mümkün: Onları bekleyen güzel gelişmeler de var mı? Onları yeni yörüngelerinde izlemeye çalışalım. Zira taze işsiz bu gazetecilerin hayali yörüngesi, yapay zeka dinamosuyla işleyen gelecekteki gig ekonomisini anlamak için de bir rehber. 

Bu soruların iki ayrı grup için iki ayrı cevabı var. Gelecek yıllarda tek potada birleşen bir cevap… Birincisi şu: Bu gazetecilerin bir kısmı, kurulu düzenin, “establishment”ın dışına çıkıp kendi başlarına (ya da kendileri gibi başkalarıyla) çalışmaya başlayacak. Yeteneklerini birleştirecekler. Projeler üretecekler. Projeleri için finans arayacaklar. Bazıları başarı gösterecek, para da kazanacak ve mutlu olacaklar. Yine bunlardan bazıları yapay zekanın imkânlarından yararlanmayı da becerecek. Mesela “Panama Papers” türü dosya dağlarının içinde yapay zekayla veri madenciliği yaparak önemli kamu hizmetlerine imza atacaklar (Bunu şimdiden yapan birçok bağımsız gazeteci var). İleride, gazeteciliğin bu türünün daha pek çok skandalı ortaya çıkardığını, ödül aldığını ve neticede bu işle iştigal edenlerin tehdit edildiğini göreceğiz. Demek ki gazetecilik içinde kalarak mutluluğu yakalayan birçok çalışan olacak. Ama daha da fazlası sistemde kalamayacak; birçok farklı sektöre, gig ekonomisinin birçok varyantı içine güvencesiz biçimde dağılacaklar. 

Bu birinci grup ve onlarla ilgili cevaptı. Bir de ikinci grup ve ikinci cevap var. Bu grup, sistemin içinde henüz tam anlamıyla var olmayanlar. Yeni başlayanlar, çaylaklar ya da öğrenciler… Yani henüz işsiz kalmayanlar ama işin merkezinde de henüz yer almayanlar. Genç kuşak. Öncelikle de Z kuşağı gençler…

Z kuşağı’nın iş dünyasındaki akıbeti, onlar iş hayatına başladıkça, yani son birkaç yıldır her fırsatta uzun uzun konuşuluyor. Şimdiye kadar söylenen, Z kuşağı mensuplarının eski usül iş hayatıyla başının hoş olmadığı, tam zamanlı bir işe sahip olmaktansa esnek iş tanımlarıyla çalışmak istedikleri ve bağımsızlığa her şeyden çok önem verdikleriydi. 

Microsoft’un her sene tekrarladığı “Çalışma Trendleri Endeksi”nin geçen seneki versiyonunu ele alalım. Microsoft’un araştırmacıları 2022’de 31 ülkeden 30 bin çalışan ile yapılan çalışmada, özellikle Z kuşağı ve Millenialların (Y kuşağı) beklentileri üzerinde durmuş ve gelecekteki çalışma kültürü hakkında öngörüler sunmuştu. Buna göre, Z kuşağı önceki kuşaklara oranla daha eğitimli ama yine diğerlerine kıyasla iş gücüne daha geç katılıyor. Ayrıca işin özellikleri konusunda daha talepkârlar; bir defa ofise gitmek istemiyorlar. Uzaktan çalışma konusunda pazarlık bile yapmıyorlar. McKinsey danışmanlık şirketinin yaptığı bir araştırmaya göre ise istemedikleri koşullar ortaya çıktığında da işi bırakmak, istifa etmekte eski kuşaklara göre daha atikler.

Yani ikinci gruptakiler, yeni aktörler, evvela oyunun kurallarının bir ölçüde değişmesini talep ediyor. Bunların birçoğu zaten eski usul yapıların parçası bile olmadığından, işten çıkarılanların arasında da değiller. Dışarıdalar. Dışarıda kalmaya devam ediyorlar. 

Az önce, iki grubun akıbetinin yakın gelecekte tek potada birleşeceğinden bahsetmiştim. İşte o tek pota; gig ekonomisi. Dünya Bankası’nın Ekim ayında yayımladığı bir rapora göre, şu an küresel ölçekte tüm çalışanların yüzde 12’si gig ekonomisinin içinde ama bu sayının önümüzdeki yıllarda büyük oranda artması bekleniyor. En çok da gelişmekte olan ülkelerde… 186 ülkenin incelendiği araştırmada, gig ekonomisinin özellikle orta-alt gelir grubundaki ülkelerde ciddi oranda yükseldiği gözlenmiş. Buna göre küçük ölçekli yerel işler de, küresel bazdaki işler de dünyanın her tarafında giderek artan oranlarda taşerona devrediliyor. Bu işleri yapanlar büyük oranda güvencesiz; kendilerine bir sağlık sigortası sağlanmadığı gibi onlar da bunu yaptırmıyor ya da yaptıramıyor. Emeklilik fonları yok. Gelecekleri meçhul.

Gig ekonomisinin amorf yapısı onun ayrı düzlemlerde işlemesine imkân veriyor. Bir fili farklı taraflarından tutarak tarif etmek gibi… Bir yanda eski trendlere meydan okunan, bağlantısız, bağımsız yeni çalışma kültürü; bir yanda güvencesizlik… Çalışma kültürü meselesi biraz daha eğitimli, tabir caizse “bir tık daha tuzu kuru” insanlar için… Güvencesizlik ise gelir grubu ve eğitim yönünden daha aşağıda duran çok daha büyük kitleyi ilgilendiriyor. Ama aynı güvencesizliğin, kendi durumunu sağlam gören “tuzu kuruları” tehdit etmeyeceğinin garantisi de yok.

Gig ekonomisinin aslında ne olduğu yönünde ilk işaretler belirmeye başladı. Z ve Y kuşaklarının aradıklarını bulamadıkları yönündeki ilk işaretler… Örneğin, para sıkıntısı çeken yeni nesil çalışanların ek işlere girişmeye başladığını okuyoruz artık. Gelecek yıllarda, bu haberlerin hangi tarafa evrildiğini de göreceğiz. Ben, gig ekonomisinin, özellikle de yapay zekayla paslaşan gig ekonomisinin hem alttakilerin hem üsttekilerin belini bükeceğine inanıyorum. Yapay zeka birçok işi hükümsüz kıldığı hızla yeni iş alanları yaratamazsa milyonlarca insan geleceksiz kalabilir. Bu yeni işler hızla gelir mi? Bugüne dek, bu sektörün aktörleri iyi niyetli cümlelerden fazlasını sunmadı. Bu cümleler de kendi karınlarından başkasını doyurmuyor.

Kadın emeği daha kolay “yok sayılacak”

Uzaktan çalışmaya dair bir iki vahim çıkarım daha var. Bunlardan biri sistemin kadınların aleyhine işlemesi. Kadını yeniden evle tanımlaması bir mesele; bir başka mesele de herkes “görünmez” olduğunda, zaten erkek egemen bu sistemde, kadınların erkeklere göre daha kolay “yok sayılacak” olması.

Bu meselenin ekonomik yönü… Bir de “işin” kendisi var. Bir iş nasıl olacak, nasıl kalacak, kendisi gibi kalacak mı? O işi yapan insanın, insan olarak, çalışan olarak kalitesi nasıl, neye göre ölçülecek? Psikolojisi ne olacak? Bunlar da büyük sorular. Üzerinde nedense pek kafa yorulmayan çok büyük sorular. 

Şöyle düşünelim. Yeni hayatlarımızda giderek artan ölçülerde evden çalışacağız, bir başımıza çalışacağız, meslektaşlarımız yerine (eğer iş bulabiliyorsak) yapay zekayla çalışacağız ve kendi kendimizin patronu olacağız ama güvencesiz çalışacağız. Bu unsurlar bizleri nasıl çalışanlar yapacak? İşin kendisini nasıl dönüştürecek?

Evden çalışma ile başlarsak… “Evinde kalmanın” özellikle pandemiden beri tartışılan ciddi avantajları var. Çalışanlar açısından en önemlisi, hele de büyük şehirlerde trafiğe katlanmıyor olmak. Bir de kendi zamanını yönetme hissi… Yeter mi?

Bu soruların cevabı birkaç sene içinde, uzaktan çalışma pratiği daha da yerleşince daha kolay verilecek. Ama bana kalırsa, yetmez. Çünkü iş tecrübesinin önemli bir kısmını, insanın meslektaşlarından öğrenmesi getiriyor. Eğrisini de doğrusunu da beraberken görmesi… Yine kendi bildiğim alandan, gazetecilikten örnek verirsem, bir ustalık-çıraklık ilişkisinin bizim mesleğin en önemli öğrenme yollarından biri olduğunu söyleyebilirim. Uzaktan, tek başına bu işler nasıl olacak? Kaliteli olacak mı? Gazetecilikte mümkün değil. Evet, veri tabanlarını on beş saniye içinde analiz etmek mümkün ama bu analizi bir bağlam içine oturtup insanlara doğru formülle sunmayı öğrenmek bir başka tecrübenin işi. Bu insanla öğrenilen bir konu.

Uzaktan çalışmaya dair bir iki vahim çıkarım daha var. Bunlardan biri sistemin kadınların aleyhine işlemesi. Kadını yeniden evle tanımlaması bir mesele; bir başka mesele de herkes “görünmez” olduğunda, zaten erkek egemen bu sistemde, kadınların erkeklere göre daha kolay “yok sayılacak” olması. Örneğin taze Nobelli ekonomist Claudia Goldin tam da bunu tartışıyor. On yıllardır verilen bu ödülü kazanan üçüncü kadın olması bu tartışmada tam anlamıyla nerede olduğumuzu da gösteriyor. 

Bir de tabii iç huzurumuzla ilgili o malum mesele mevcut. Az önce bahsettiğim gibi, gig ekonomisinde, devlet ve işveren tarafından karşılanan en temel unsurlar yok: Yani sigorta, emekli maaşı ve ücretli izin yok. Onun yerine, işverenlerin çok sevdiği bir tabir olan “esneklik” var. Burada herkesin kendine sorması gereken soru şu: İnsani yaşam koşullarını size hangisi sunuyor: Esneklik mi; ücretli izin, tazminat, emeklilik ya da sağlık sigortası gibi temel unsurlar mı?

Yeni bir çağda yaşıyoruz, evet ama bu yeni çağı insanca yaşamayı becerebilecek miyiz? Meselemiz bu. 

Çalışma koşullarının esnetilmesinin işverenlerden çok çalışanın bir avantajına dönüştürebilecek miyiz? Yoksa gig ekonomisinin çarklarında öğütülecek miyiz?

Bir hikâyemiz olacak mı? İnsan hikâyesi… Yapay zekanın hikâye anlatmakta yayan kaldığını söylemiştim. İnsanlık bu konuda hep güçlüydü. Hatta en güçlü yanımız her zaman buydu. Bir gün bu hikâyeyi yapay zekadan da dinleyeceğiz ama o zaman biz nerede olacağız?

Kendi hikâyemizi koruyabilecek miyiz? Kocaman bir soru işareti…

KOMPLEKS BÜLTENİNİ TAKİBE ALIN!​