İÇİNDEKİLER // KLOG // TEKNOFEODALİZM // GİG EKONOMİ

How to Blow Up a Pipeline:

Pasifizm İçin Artık Bahane Kalmadı*

Daniel Goldhaber, çevreci gerilim filmi “How To Blow Up a Pipeline” in önermesiyle ilgili olarak Vulture’a verdiği bir röportajda[2]: “Sekiz kişinin 700 dolarlık malzemeyle iki bomba yaparak, küresel petrol piyasasını istikrarsızlaştırılabilineceği fikrinin aslında imkansız olmadığını söylüyor.” Bu fikir aktivist akademisyen Andreas Malm’ın 2021’de yayımlanan kitabı ‘How To Blow Up a Pipeline: Learning to Fight in a World on Fire’ / Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır: Yanmakta Olan Bir Dünyada Mücadele Etmeyi Öğrenmek’ten çıkıyor aslında. Lund Üniversitesi’nde insan ekolojisi alanında öğretim görevlisi olan Andreas Malm, kurgusal olmayan kitabında, iklim krizi ile mücadelede etkili olmanın ve değişim yaratmanın kaçınılmaz bir şekilde mülkiyete sabotaj eylemi ile gerçekleşebileceğini savunuyor.

Malm, iklim kriziyle mücadeledeki zorlukların arkasında devletlerin, egemen sınıfların ve genel olarak insanlığın isteksiz tavrının yanı sıra kapitalizmin; krizi etkili ve kullanışlı bir biçimde gizleme becerisinin de rol oynadığına dikkat çekiyor. Bu tespitlerinin üzerine Malm, iklim krizi mücadelesi içinde köklü bir yeri olan pasifizm ve şiddetsizlik ilkesini eleştirirken, mücadelenin dışında yer alan ‘iklim kaderciliğinin’ mücadeleye verdiği ve vereceği zararları konu ediniyor. Güncel ve aktif iklim mücadelelerinin, pasif direnişten eyleme evrilmek zorunda olduğu konusundaki ciddiyeti ve aciliyeti, tarihten örneklerle destekliyor. Malm, halk ayaklanmalarından apartheid karşıtı harekete ve kadınların oy hakkı için süfrajetlerin sabotajlarından “Gelecek İçin Cumalara” kadar uzanan tarihsel olaylarla bugünün iklim hareketini karşılaştırarak, kitlesel değişimin nasıl ve ne şekilde gerçekleşebileceğininin öngörüsünde bulunuyor.

Fosil yakıt altyapısının yok edilmesinin en doğal yoldan yaşam hakkını savunmak olduğunu söyleyen Malm’a göre geriye yüzleşmemiz gereken tek bir soru(n) kalıyor: “…gezegenimizi tüketen şeylere fiziksel olarak saldırmaya ve onları kendi ellerimizle yok etmeye ne zaman başlayacağız?”

“GEÇMİŞ MÜCADELELERDEN ÖĞRENMEK”[3]

En başta söylemekte yarar var film, geriye dönüşlerle kurgulanmış hikaye anlatımıyla oldukça yalın bir eko-sabotaj eyleminin merak uyandırıcı bildirisi niteliğinde. Festival filmlerinin dayattığı kanonların dışında kalan bir film olarak; karmaşık olay örgülerine, estetik kaygılar güdülen mizansenlere veya kahramanlık anlatılarına başvurulmamış.

How To Blow Up a Pipeline yüksek tempolu bir aksiyon sahnesiyle başlıyor. Xochitl isimli karakter, bir SUV’un tekerleklerini patlattıktan sonra aracın sileceklerine sıkıştırdığı “Neden Mülkünüze Zarar Verdim?” yazılı bir bildiriyle karşılıyor seyirciyi:

Sekiz kişiden oluşan eylem grubu, eylem sırasında ve sonrasında göze aldığı zorlu ve ölümcül risklerle karşı karşıya. Gerçekleşecek eylemin kaçınılmaz üç olası sonucu var; ya terörist damgasıyla ömür boyu hapis ya bir şeylerin ters gitmesi sonucu boru hattındaki petrolün bölge toprağına karışması ya da hassas bombanın gerçek anlamıyla da ellerinde patlaması.

Birden çok açmazın üzerine kurulu dramatik yapının yarattığı aksiyon içinde sekiz kişilik eylem grubundaki ilişkiler de alışılmışın dışında kurgulanıyor. Eylemlerini sekteye uğratacak veya sürprizlere açık ilişkilenmelerde bulunmuyorlar.

Film boyunca devasa petrol rafinerileri, boru hatları ve pompalar, fonda duran dev bir düşman silüeti olarak ufuk çizgisini görünmez kılıyorlar. Bu mizansenler distopik bir hava katıyor filme.

Xochitl’in sıcak hava dalgası yüzünden zamansız ebeveyn kaybı, Theo’nun yaşadığı bölgedeki rafinerinin zehirleyen havası nedeniyle kanser olması, Michael’ın yerli topraklarının gasp edilmesinden kaynaklanan öfkesi, Shawn’ın bilinçli bir üniversite öğrencisi olarak iklim aktivistliğine yönelik daha tehlikeli ama etkili kararlar alma zorunluluğu ve Dwayne’in aile çiftliğini korumak isterken zorla bir boru hattı inşa etmek amacıyla satılmasına karşı isyanının anlatıldığı “hikaye” birçoğumuzun muhtemel kaçınılmaz sonu olacak gibi duruyor. Peki ne yapacağız?

Malm, Bookforum’a verdiği bir röportajda[5] 2018’in ilk yarısında iklim değişikliğiyle ilgili yürüttüğü çalışmalarıyla ilgili olarak “tam bir umutsuzluk modunda” olduğunu belirtmiş. 2018’de Fridays For Future hareketinin başlaması ve 2019’da Almanya ve tüm Avrupa’da iklim protesto kamplarının yayılması, Malm’ı memnun etmiş ve onu cesaretlendirmiş. Ancak, iklim hareketinin katı bir şekilde şiddetsizliğe bağlı olması onu aktivist ortodoksinin stratejik pasifizmini sorgulamaya itmiş. Nihayetinde Malm How to Blow Up a Pipeline’da; bu mücadelede hangi tekniklerin kullanılması gerektiğine odaklanarak, öncelikle hareketin fosil yakıt üreticileri ve satıcılarına karşı mücadelesini ele almış ve gaz şirketlerini de içeren ancak belirli tüketim alışkanlıklarını ve doğrudan özel tüketimi hedefleme potansiyelini de tartışmaya açmış.

Xochitl, Dwayn’ının da bulunduğu üniversitenin iklim krizi ile mücadele komününün toplantısında Divest Now[6] yazılı broşüre bakarak bir aydınlanma yaşar. Malm’ın da, 1995 yılında COP1 Birleşmiş Milletler iklim konferansı dışında katıldığı bir protestoda yaşadığı gibi… Modern iklim hareketinin şiddetsizliğe kesin bağlılığını ve mülk tahribatından kaçındığını gören Malm,”ahlaki pasifizm” olarak adlandırdığı bu tutumu, savunma amaçlı şiddeti hesaba katmadığı için eksik ve faydasız buluyor. Ayrıca, Bill McKibben ve Extinction Rebellion gibi gruplar tarafından savunulan “stratejik pasifizmin” artık geçmişte kaldığını iddia ediyor. Radikal kanadın etkisini sivil haklar hareketi bağlamında düşündüğünde “fosil yakıtlara karşı mücadelenin yalnızca mutlak barışçıllık koşuluyla başarılı olacağına” inanmanın ikna edici nedenlerinin olup olmadığını sorguluyor.

“BÜYÜYÜ BOZMAK”[7]

Hikayenin bir yerinde tüm bu iklim mücadelesi ve protesto yöntemlerine yönelik nihayet odadaki filden konuşulmaya başlandığı noktalardan birine geri dönüyoruz. Fashback’te, Shawn, Dwayn ile yapacağı Batı Teksas’taki petrol boru hattının çevrede ve çevre halkta yarattığı yıkımla ilgili röportaja dayalı belgeselin; aslında sistemin verdiği zarara karşı “işe yarar bir şey” olmadığını; çaresizce akla ve vicdana seslenen bir dramadan ve gerçek bir haklılık davasını mağduriyet edebiyatına indirgemekten öteye geçemeyeceğini fark eder. Hikayeler, karakterlerin bu sabotaj eylemine katılma motivasyonlarını ve “büyünün bozulmasını” vites düşürmeden verebiliyor. Böylelikle iklim mücadelesinin tarihsel olarak geçirdiği evreleri temsili olarak karakterlerin öykülerinden takip edebiliyoruz. Kimi karakterde iklim mücadelesinin sonucu olarak ölümle başa çıkmak kimi karakterde ise mücadeleye dair farkındalık yaşamak kırılma noktası olabiliyor.

Örnek vermek gerekirse; eylem grubu içinde katalizör görevi gören karakter Xochitl, Malm’a benzer bir düşünsel evrededir; kamuoyundaki mülkiyet hakkının kutsallığını ve devletlerin bu hakkı ne kadar önemsediğini tamamen göz ardı edebilir görmeye başlayıp, eylem sonrasında emsal bir dava yaratma fikriyle…

Malm’a göre de; “Şimdi, iklim mücadelesindeki bu istikrarlı duruşun, bu kadar ürkütücü bir meydan okuma olarak görülmesinin bir nedeni de, kapitalist mülkiyetin nihai kutsal alan statüsüne sahip olması yüzünden, hiçbir devletin bu fikri hayata geçirmeye hiçbir şekilde hazır olamamasıdır. Elindeki her şeyi çöp yığınına atmaya hangi biri cesaret edebilir ki? Hangi hükümet, bu miktardaki kârın devre dışı bırakılmasını sağlamak için iktidarını kullanmaya isteklidir? Bu yüzden büyüyü bozacak bir şeyleri artık bizler ortaya koymak zorundayız.” … “Mülkiyet dünya üzerinde sonsuza kadar ayakta kalmayacaktır. Yüz yüze olduğumuz bu sorunu düşündüğümüzde, bu tesisleri dokunulmaz kılan hiçbir teknik, doğal veya ilahi yasa yoktur. Devletler kendi inisiyatifleri ile çitleri kıramıyorlarsa, birileri bir şekilde bunu gerçekleştirmek zorunda kalacaktır. Aksi takdirde, bu mülkiyet tutkusu, bizleri dünyamızı kaybetme bedeliyle karşı karşıya bırakacaktır.”[8] Der ve Emiliano Zapata’nın meşhur sözüne atıfta bulunur: “ “Dizlerinin üstünde yaşamaktansa ayakta ölmek daha iyidir.” Kayıtsızca yanmaktansa bir boru hattını patlatarak ölmek daha iyidir. Elbette umuyoruz ki, sıra buna asla gelmez…”[9] diye devam eder.

Çitlerin yıkılması belki bir gün yaşananların yanında gerçekten masumca kalan bir yaramazlık olarak görülecektir.[10]

– Andreas Malm

Büyünün etkisinden kurtulmuş birkaç milyon insanın sabotaj sonucunda içeriye girmesi mücadelenin umut kaynağı olacaktır. Aksi takdirde bir diğer seçeneğimiz onurlu bir yaşamdan mahrum bırakılan, yaşam hakkı gasp edilen ve kaderine boyun eğen biri(leri) olarak çaresizce ölmektir.

“UMUTSUZLUKLA MÜCADELE”[11]

Eylem grubunda durumun vehametinden tamamen kopuk punk çetesi üyesi Rowan ve Logan ise 1980 ve 2000’ler arası belirli bir ölçekte sabotaj uygulayan Önce Dünya, Hayvan Kurtuluş Cephesi ve Dünya Kurtuluş Cephesi’ni temsilen kurgulanmış karakterler. Malm’ın da kitapta önce “kuzey çevreciliğine” atıfta bulunarak bahsettiği üzere; Derin Ekolojiye (Deep Ecology) dahil olan kolektif bilinç ve kitlesel hareketler, ideolojiye içkindir. Derin ekoloji ve hayvan özgürlüğü. Bu ideoloji çerçevesinde çözüm, kendi deyimleriyle “sanayi uygarlığını” yok etmekten geçmektedir. Bu uygarlık tarım ile başlamıştır ve kontrolsüz büyümesiyle avcı toplayıcılığı yok ederek “çöküşümüzü” beraberinde getirmiştir.[12]

2011 yılında insan uygarlığının topyekün yok olması gerektiği inancını yineleyen Aric McBay, Lierre Keith ve Derrick Jensen’in kurmuş olduğu radikal çevre hareketi Deep Green Resistance Hareketi’nin aynı isimli kitabında açıkça yazıldığıyla şekliyle “Gerçekten sürdürülebilir bir nüfus 300 ile 600 milyon aralığında olmalıdır.” Böyle bir kitlesel yok oluşu gerçekleştirmenin araçları ise belirsiz bırakılmıştır.”[13] Bu kendi içinde tutarsız ve etik açıdan tam anlamıyla çıkmazda olan gerici anlayışın yükselen ateşine son dönemin popüler “akımı” iklim kaderciliğinin zeki ve sivri dilli savunucuları olan yazar Roy Scraton ve Jonathan Franzen gibi lobilerin de odun attığı aşikardır.[14] Bu yazarlara göre iklim mücadelesi beyhude bir girişimdir. Onlara göre: “…küresel aşırı ısınmanın sonu çoktan belirlenmiş bir anlaşmadır…” kanıt olarak da; “… hiçbir devlet başkanının toprağa karbon bırakmama konusunda taahhüt veremediğine…” işaret ederler. Geçmişteki halk ve hak mücadelelerinin tarihsel vizyonunu küçümser bir tavırla veya direkt görmezden gelerek yaymaya çalıştıkları bu ve benzeri komplo teorilerinin kısmen doğrulanabilir olduğu tek kısım kendilerinin şeytanla anlaşma yaptığı gerçeğidir. Scraton ve Franzen gibi yazarlar piramidin en tepesindekiler arasına girmiştir dolayısıyla umutsuzluk, direnç karşıtlığı ve kadercilik çığırtkanlığının yayılma hızı işbirliği içinde oldukları egemen sınıflar ve sermayeden aldıkları güçle ve payla paraleldir. Günümüzün etkin ve etkili iklim mücadelesi için mülkiyete sabotaj doğrudan düşmanı hedef almanın yanı sıra beslendiği organları da etkisiz ve vasıfsız konuma düşürecektir. 

Son olarak Daniel Goldhaber’in How To Blow Up a Pipeline kitabından etkilenerek yaptığı bu filmle mesajı geniş kitlelere taşıma görevi üstlendiğini düşünüyorum. Sinema endüstrisinin çarklarına sıkışmadan, filmi, kendi imkanlarıyla finanse eden genç sinemacılar olduğunu bilmek bile umut verici. Sinema gibi güçlü bir sanatı kullanarak geniş kitlelere ulaşmak da devrimsel bir harekettir. Hele ki taşıyıp, ulaştırmaya çalıştığınız mesaj: “Harekete Geçin” ise bu film, gerçek bir değişim çağrısında bulunan teorik bir manifestonun en kolay anlaşılır ve yayılabilir halidir. Tabii ki sinemanın mesaj taşıma gibi bir zorunluluğu veya görevi yoktur ancak bu hiç olmaması gerektiği anlamına gelmez. Çünkü protest veya politik filmlerin olmadığı bir  düzlemde; “İçinde bulunduğumuz çağı uyarmak isteyenlerin başına ne gelir?” sorusunu cevaplayan Søren Kierkegaard’ın “Neşeli Yangın” meseline dönüştüğümüz gerçeği var.

“Tiyatronun kulisinde bir yangın çıkmış. Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş. Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış. Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış. Sanırım dünyanın sonu her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek.”[15]


[1] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf: 9 İstanbul, 2022

[2] https://www.vulture.com/2023/04/how-to-blow-up-a-pipeline-director-on-getting-it-made.html

[3] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf:13 İstanbul, 2022

[4] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf: 93 İstanbul, 2022

[5]https://web.archive.org/web/20210913015252/https://www.bookforum.com/interviews/bookforum-talks-with-andreas-malm-about-his-new-book-how-to-blow-up-a-pipeline-learning-to-fight-in-a-world-on-fire-24359

[6] “Divest now”, genellikle iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla kullanılan bir ifadedir. Finansal açıdan “divestment” (yatırım çekme) anlamına gelir. “Divest now” ifadesi, bir kurumun veya bireyin, genellikle fosil yakıtlar gibi iklim değişikliğine katkıda bulunan endüstrilere yatırım yapmayı sonlandırması veya bu endüstrilere ait hisseleri satması gerektiğini vurgular. Bu ifade, iklim krizine karşı acil eylem çağrısı olarak kullanılır, çünkü bu tür endüstrilere yapılan yatırımlar, iklim değişikliğini hızlandırabilir ve çevresel zararlara yol açabilir.

[7] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf:76, İstanbul, 2022

[8] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan,sf: 80-81, İstanbul, 2022

[9] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan,sf: 166, İstanbul, 2022

[10] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf:176, İstanbul, 2022

[11] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf:148, İstanbul, 2022

[12] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf:148-172, İstanbul, 2022

[13] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf:167-169 İstanbul, 2022

[14] Malm Andreas, Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır, Ayrıntı yayınları, çev. Kurtay Kağan Işıtan, sf: 148-172 İstanbul, 2022

[15] Soren Kierkegaard, Ya/Ya da, Bölüm:1, 1843