İÇİNDEKİLER // KLOG

Ortak olanı yaratmak

Bekir Avcı

“Emek devrimci bir güçtür, özgürlüğü ve ortak olanı yaratandır.” [*]

“Marx’ın Hareketi” kitabında bir araya getirdiği makalelerinde Operaismo yani “İşçicilik” ya da Otonomist Marksizm geleneğindeki durakları, kırılmaları, açılan yeni dönemleri hatırlatan Antonio Negri, kendisinin de ifade ettiği üzere, işçiciliğin gelişimine, özellikle de kitle işçisinden toplumsal işçiye geçişte ifade bulan dönüşüme kendi sunduğu katkının bir dökümünü yapıyor.

Otonom’dan Eyüp Eser ve Münevver Çelik çevirisiyle okurla buluşan kitap, 16 Aralık 2023’te aramızdan ayrılan yazarın üç cilt olarak tasarladığı serinin ilki aslında.

“Kitle İşçisinden Toplumsal İşçiye” başlıklı birinci kısım, başlığın işaret ettiği geçişte işçilerin değişen öznelliklerini anlamaya çalışıyor. “Bugün İşçiler ve Sermaye” başlıklı ikinci kısımda sermaye ile emek arasındaki ilişkinin tarihinde bilginin değişen rolünü, bilişsel emeği, “dijital işçiyi” Marx’ın Grundrisse’si üzerinden merceğe alıyor Negri. Üçüncü ve son kısımda ise Negri’nin Operaismo geleneğinin bir diğer önemli temsilcisi, “İşçiler ve Sermaye”nin yazarı filozof Mario Tronti ile “işçiciliğin” anlamı ve mirası üzerine yaptığı tartışma yer alıyor.

Daha çok kitabın ikinci kısmına odaklanan bu kısa yazıda bilgi üretim biçimleri, veriler, algoritmalar vb. aracılığıyla yeni sömürü biçimlerinin izini süren Negri’nin bilişsel kapitalizm ve bilişsel emeğe bakışına odaklanılıyor. Onun “yaklaşmakta olan felaketleri haber veren kestirimlere” dair düştüğü şerhe ve bilişsel emeğin sermayeyi kuşatma olasılığına dair düşüncesine bakılıyor.

Sermayeyi kuşatmak

Bilindiği üzere Negri’nin yaklaşımında bir sınıf kavramı olan “Çokluk” içinde hegemon güç artık bilişsel/duygulanımsal emektir.

Endüstriyel kapitalizmden bilişsel kapitalizme geçişte sermaye-emek ilişkisinin radikal bir dönüşüm geçirdiğini belirten Negri, bu yeni ilişkide, girişimin içinde olsa bile emeğin onun dışında örgütlendiğini söylüyor. Bu nedenle ücret ilişkisi, üretken emek mefhumu, gelir bölüşümü veya mülkiyet biçimleri gibi Fordist-endüstriyel temayüllerin kökten değişikliğe uğradığını öne sürüyor. Ona göre bu radikal dönüşüm beraberinde birçok şeyi getiriyor. En önemlisi de sabit sermayenin (üretim araçlarının) temellükü meselesi.

Negri “bilişsel emek biçimindeki canlı emek, kendi üretken kapasitesini geliştirdiğinde sabit sermayenin etkin maddesi ve makinesi olması sıfatıyla onu (yani sabit sermayeyi) kuşatabilir” diyor. Bu nedenle bugün Marksist çevrelerde dijital işçinin, bilişsel üreticinin sabit sermayeyi temellük etmesinden bahsedildiğine dikkati çekiyor. Kendisi de bu temellükün pekâlâ yaşandığını vurguluyor.

Peki, sabit sermayenin temellükünün önemi ne? Negri’ye göre, bu sermayenin zenginliği ve üretken gücü toplumsal olarak temellük edildiğinde, yani sabit sermaye özel mülkiyet olmaktan çıkıp ortak olana aktarıldığında, makinesel öznellikler ve bunların elbirlikçi ağlarının gücü bütünüyle aktüelleştirilebilir.

“Elbirlikçi ağlar” yani elbirliğiyle çalışan emek, ortak olanı yaratmanın önkoşulu. Çünkü ancak bu türden bir emek sermayeden giderek kopar. Halen daha sermayenin emek sızdırma mekanizmalarına tabi olsa da, özellikle makinelerle ilişkide, üretimin kendisini bağımsız örgütleme konusunda daha fazla kapasiteye sahiptir.

Bunun kapitalist üretimin ilk dönemlerinde kendi hesabına çalışma biçimlerinde gördüğümüz otonomiyle aynı türden bir otonomi olmadığının altını çizen Negri, buradan hareketle işçi sınıfının günümüzdeki adı olarak tarif ettiği “toplumsal birey”in tanımını ortaya koyuyor:

“Bugün sadece üretim süreciyle sınırlı olmayan, kendisini ontolojik olarak dayatan bir otonominin söz konusu olduğunu, kapitalist komutaya tamamen tabi kılınmış olsa dahi emeğin ontolojik bir tutarlılık kazandığını öne sürüyoruz. İşte ‘toplumsal birey’ derken bunu kastediyorum. İşçilerin elindeki üretken süreçler, kapitalist değerlenme ve komuta mekanizmalarının birbirinden giderek ayrıldığı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz. Emek öyle bir kıymet ve güç kazanmış durumda ki, kendisine dayatılan değerlenme biçimini reddedebilir ve dolayısıyla kapitalist komut altında bile kendi otonomisini geliştirebilir.”

İki yol

Canlı emeğin elbirliğinin özgürleştirici işlevlerine ısrarla dikkati çeken Negri, onun sabit sermayenin alanlarına yöneldiğini ve bu alanları işgal ettiğini vurgularken şu hatırlatmayı da yapıyor: “Şunu hiç unutmayalım ki sermaye, komuta edenler ile çalışanlar arasındaki antagonist bir güç ilişkisidir. Kopuş işte burada gerçekleşebilir.”

Negri’nin bu dediği aynı zamanda bir çatışma. Peki, onun sorularıyla sorarsak, bu çatışmada yaşamımızı nasıl örgütleyebiliriz? Kapitalist komutanın içinde, ona karşı nasıl konumlanabiliriz?

Ona göre bunun iki yolu var: Sendikaların, birliklerin ve koordinasyon halindeki taban meclislerinin geleneksel mücadelesi birinci yol. Bu mücadele zaten sürüyor. Sömürünün reddine dönük hareketler bunun göstergesi. İkinci yol ise bu platformların gerçek komünist potansiyeline erişmek ve bunların gerçek doğasını keşfetmek. Diğer bir ifadeyle özel mülkiyeti aşmanın, ücretli emeği ortadan kaldırmanın ve ortak olanların yönetimini oluşturmanın maddi ve ekonomik koşullarını yaratmak üzere, dijital ortak olanların yolundan gitmek. Buradaki kilit varsayım ise emeğin sermaye olmadığının görülmesi.

Yazının başındaki alıntıya dönersek: Emek sermaye-olmayandır. Aksine, emek devrimci bir güçtür, özgürlüğü ve ortak olanı yaratandır.


[*] Bu alıntı ile yazı içindeki doğrudan ve dolaylı alıntıların hepsi “Marx’ın Hareketi” kitabındandır.