İÇİNDEKİLER // KLOG

"Go back! No Europa"

Bekir Avcı

Kamal dipsiz bir ormanda. Sırtında Muhammed Salah’ın Liverpool’da giydiği 11 numaralı forma. En az onun kadar hızlı. Durmadan koşuyor. Soluk soluğa. Nefesi nefesimiz oluyor. Koşuyor, çünkü sınırı aşıp kendini attığı bu ormanda onu bir cehennem bekliyor: “Mülteci avcıları”.

Haider Rashid’in 2021 yapımı “Europa” filmi, Balkan rotası üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin yaşadığı dehşeti Iraklı Kamal (Adam Ali) karakteri üzerinden sarsıcı bir dille anlatıyor. Kamerasıyla bakışımızı ve dikkatimizi korku ve panik halindeki Kamal’e odaklayan yönetmen, bizi onun yerine geçmeye zorluyor. Böylece onun kaçarken yaşadıklarını, bu korkunç yolculuğu derinden hissediyoruz.

Irak asıllı İtalyalı yönetmenin kendisi de mülteci bir ailenin çocuğu. Öyle ki babası 1978’de Irak’tan kaçtığında filmdeki karakterin izlediği Balkan rotasını kullanarak Avrupa’ya geçmiş. Rashid, rotanın bugünkü dehşetini Bulgaristan-Türkiye sınırında “mülteci avcıları”nın hedefi olan Kamal üzerinden aktarıyor “Europa”da.

Bu yolculuk sırasında sadece polisler ve onlarla işbirliği içindeki “mülteci avcıları”nın değil, sıradan halkın da mülteci düşmanlığına iştirakine tanıklık ediyoruz. Kamal’in üç gün üç gece süren amansız kaçışının bir “sıradan” Bulgar’ın eliyle sonlanması, sonra bir bota konarak “geri itilmesi” de bunu gösteriyor.

Kamal’ın hikâyesi gerçek olaylara yaslanıyor. Zaten film, göçmenlerin birinci ağızdan anlatımları, kimi sivil toplum kuruluşu çalışanları, insan hakları avukatları ve kamu görevlileriyle yapılan görüşmelere dayanıyor.

Burada internette film hakkında yapılan kimi yorumlara dair bir parantez açmak iyi olabilir. Filmin “gerçekten kopuk olduğu” yorumlarına rastlamak mümkün. Bu yorumlara “bir insanın böylesi bir kaçışı gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı” ve dahası “böyle bir gerçeklik olamayacağına” dair vurgular eşlik ediyor. Oysa aynı seyirci, örneğin, başrolünde Leonardo Dicaprio’nun oynadığı, çok sert kış koşullarında yolculuk yapan, hatta devasa bir ayının saldırısıyla yaralanan ama yine de yoluna devam eden bir karakteri (Hugh Glass) merkezine alan Iñárritu’nun “The Revenant” (Diriliş, 2015) filmi için ne düşünüyordur? Onun daha “gerçekçi” ve “akla yatkın” bulunduğuna neredeyse eminim. Oysa inandırıcı gelmeyen “Europa” filmindeki Kamal’in öyküsü, binlerce mültecinin öyküsünden kısa bir kesit sadece.

Bulgaristan, mültecilerin Avrupa Birliği’ne geçiş güzergâhlarından biri. Buraya Türkiye sınırı üzerinden ulaşmaya çalışıyorlar. Bu nedenle Bulgaristan tarafı 2013 yılından başlayarak Türkiye sınırına kilometrelerce uzunlukta dikenli tel örgü çekti.

Avrupa Birliği, öncelik verdiği bu sınırın “güçlendirilmesi” için Türkiye gibi Bulgaristan’a da para akıtıyor. Onlar da bu destekle sınıra asker yığıyor, mültecilere göz açtırmamak için elinden geleni yapıyor.

Bulgaristan tarafının resmi verilerine göre sadece 2023 yılının başından 7 Ağustos’a kadar 108 bin 954 mültecinin ülkeye geçme girişimi engellenmiş. Yani her yıl binlerce göçmen sınırdan şiddetle geri itiliyor, onlarcası ya öldürülüyor ya da ölüme terk ediliyor. Mültecilerin bu yollarda yaşadıkları hikâyelerin çok azı kamuoyunun gündemine geliyor.

2023 Ağustos’undaki bir haber sınırda yaşanan trajedilerden birini gözler önüne seriyordu. Mehmet Aksakal imzalı “Bulgaristan ormanları mülteci mezarlığına döndü” haberde Bulgaristan ormanlarında cansız bedeni bulunan mültecilerin durumuna, onlardan birinin nasıl can verdiğine dikkat çekiliyordu.

Sadece 2023 Temmuz’undan 10 Ağustosa kadar geçen sürede en az 15 mültecinin Avrupa’ya gitmek isterken Bulgaristan ormanlarında bilinmeyen sebeplerden ölmüş. Haber tam da “sebebi bilinmeyen” bu ölümlerin bazılarının sebebini, Suriyeli Feyyaz Haşim’in ölümü üzerinden ortaya koyuyordu.

Haberde direnci artsın diye insan kaçakçılarının Feyyaz’a verdiği “Captagon” adlı hap ve bunun onu nasıl öldürdüğü detaylarıyla anlatılıyor.

Bulgaristan ormanlarındaki mültecilerin ölüm-kalım mücadelesine dair bir başka habere 2016 yılında Alman Bild gazetesi imza atmıştı.

Sınırda “mülteci avına” çıkıp devriye gezen eli bıçaklı ve coplu aşırı sağcı paramiliter gruplarla görüşen gazete, bu kişilerin, “Vatanımızı, ailemizi savunuyoruz ve bizim için bu aynı zamanda bir spor” dediğini aktarıyordu.

Bu kişilerin sınır polisiyle işbirliği içinde çalıştığı belirtilirken, bir “mülteci avcısı”nın şu sözü her şeyi özetliyordu: “Polis bizim tarafımızda ama bunu söylemelerine izin yok.” Sınırda yakalanan mültecilere bağırarak “No Bulgaria! Go Turkey!” denmesi de hakeza.

Benzer bağrış Haider Rashid’in “Europa”sının açılışında da var: “Go back! No Europa.”

Rashid’in “Europa”sı, sırtına 11 numaralı Salah forması geçirdiği Kamal karakteri üzerinden seyirciyi tüm bu gerçekliği izlemeye davet ediyor. Seyircinin bunu hangi duyguyla izleyeceğiyse kendisine kalmış: Salahlı Liverpool maçı izler gibi bir “heyecanla” mı yoksa Kamal’in dehşetiyle mi?

Rashid’in ilk uzun metrajlı filmi 2009 yapımı “Tangled Up in Blue”. Onu 2013’teki “It’s About To Rain” takip ediyor. Yönetmen, 2021’de çektiği “Europa”yı ise bir üçlemenin ilki olarak tasarlamış. Gözümüz üçlemenin devam filmlerinde…