İÇİNDEKİLER // KLOG

Bir hayat tarzı olarak kırılganlık:

Üzgün Kız Edebiyatı

Özlem Köyoğlu

Lana Del Rey veya Billie Eilish şarkıları eşliğinde Sylvia Plath, Jean Rhys ya da Virginia Woolf gibi yazarlardan alıntılar yapan, geçmişin umudundan çok acısı ve hüznüne sarılan, yorgun, bezgin ve tüm melankolisini herkesin önünde yaşayan bazı genç kadınları sosyal medyada görmüş olmalısınız. Onları gelip geçici bir trendin parçası sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu gözü yaşlı kadınlar, hızla büyüyerek basit bir akımdan kendi dinamikleri olan geniş bir kültüre evrilen “Üzgün Kız” topluluğunun gururlu neferleri.

“Üzgün Kız” kültürü 2010 yılının sonlarında kendini göstermeye başladığı zaman bu kadar güçlenerek büyüyeceğini kimse öngörememişti. Ancak akım 2015 sonrası hız kazanarak pandemi dönemi ve sonrasında sosyal medyada fırtına gibi esmeye başladı. Üzgün genç kadınlar artık şarkıları, dizileri, bu dizilerden türeyen Fleabag gibi anti-kahramanları, filmleri, kendilerine özel Etsy mağazaları, Spotify listeleri, hashtaglerle oluşturulmuş özel kodlarıyla kendine has bir kültürel topluluk.

Bu hızlı yükselişin en dikkat çekici yansımalarından birini de kitap raflarında görüyoruz. “Üzgün Kız Edebiyatı” (Sad Girl Literature) alt dalları, karakterleri, hikâyeleri, mevsimine veya üzgün genç kadınların değişken ruh haline göre hazırlanan kitap listeleri ve tüm klişeleriyle özellikle 2022’ye ve 2023’e damgasını vurdu.

Hikâyelerde, romanlarda, şiirlerde üzgün kadın karakterlerin işlenmesi yeni bir şey değil elbette. Edebiyatta deli, çıldırmış, mutsuz, ruhsal çalkantılar yaşayan kadın karakterlerin anlatıldığı hikâyeler her dönem vardı. Kitap rafları geçmişten bugüne Shakespeare’in Ophelia’sından Tolstoy’un Anna Karenina’sına, Charlotte Bronte’nin Jane Eyre’inden Virginia Woolf’un inişli çıkışlı kadın karakterlerine pek çok mutsuz kadın hikâyesini anlatmıştır. Ancak “Üzgün Kız” kitaplarını bu çerçevede ele almak doğru olmayabilir. Geçmişin her biri benzersiz hikâyelerinde yer alan, kendine özgü kadın karakterler, “Üzgün Kız” kitapları söz konusu olduğunda tek bir kişi haline geliyor. Bu kişi zengin, ayrıcalıklı bir aileye mensup, hayatta istediği her şeye sahip olmasına rağmen yine de mutsuz ve üstelik hep Beyaz bir genç kadın oluyor. Yazılmış o kadar roman arasında bir tane bile farklı etnik kökenden baş karakter olmaması bu kitapların kimi çevrelerce ırkçı olarak nitelendirmesine sebep oluyor. Kitapların bir diğer ortak noktası ise yazarlarının da hep kadın olması.

Bu yazarların en ünlülerinden biri Ottesa Moshfegh. 2018’de piyasaya çıkan ve o günden bugüne çok satanlar listelerinde kendine hep yer bulan ikinci kitabı Dinlenme ve Rahatlama Yılım [My Year of Rest and Relaxation] geçtiğimiz yıllarda Türkçe’ye de çevrilmişti. Yazıları Paris Review, New Yorker gibi prestijli dergilerde yayımlanan Moshfegh, ilk kitabı Eileen ile birçok önemli edebiyat ödülüne de layık görülmüştü. Kapağında canından bezmiş bir ondokuzuncu yüzyıl hanımefendisinin yer aldığı bu ikinci kitap iyi yazılmış bir hikâye olsa da “Üzgün Kız” klişelerinin hepsini taşıyor. Genç, zayıf, sarışın, zeki, çok iyi bir üniversiteden mezun, New York’ta hip bir sanat galerisinde onu hiç yormayan bir işi olan ve kendisine miras kalmış son derece lüks bir apartman dairesinde yaşayan bir baş karakteri var kitabın. Bu adını bilmediğimiz kadın karakter annesini ve babasını erken yaşta kaybetmiş. Ona son derece kötü davranan Wall Street çalışanı zengin bir sevgilisi var. Hayatının bir döneminde bu “zor” hayat ona katlanılmaz geliyor ve kahramanımız bir yıl boyunca evden çıkmadan ilaçlar yardımıyla uyumaya karar veriyor.

Üzgün Kız Edebiyatı’nın bir başka baş tacı edilen kitabı ise; Sad Girl Novel. Avusturyalı yazar Pink Finkmeyer’in “Üzgün kızlarla ilgili en iyi kitap, bütün yıl okuyacaksınız” sözleriyle tanıtılan, içinde yer aldığı türün hakkını ismiyle de veren Sad Girl Novel’ı Berlin’de yaşayan, ilk kitabını yazmaya çalışan, terapistinin ofisi ve yazı masası arasında mekik dokuyan Kim adlı bir genç kadını anlatıyor. Kim’in Amerika’da yaşayan edebiyat ajanı Matthew ile mail yoluyla yürüttüğü garip bir platonik ilişkisi de var. Bu hikâye de “Üzgün Kız” kitaplarının tüm klişelerini içeriyor.

Finkmeyer verdiği röportajlarda kitabının bu türe ait olmadığını söylese de “Üzgün Kız” kitaplarının rahatsız edici olmadığı görüşünde. Ona göre bu kitapların her şeye sahipmiş gibi görünen genç kadın karakterlerinin üzgün olduğunu görmek, onların sahip olduklarının yakınından bile geçemeyen okurlara bir tür rahatlama duygusu yaşatıyor. Finkmeyer “Üzgün Kız” edebiyatının yeni olmadığını, geçmişte yazılmış Anna Karenina gibi karakterler ve Sırça Fanus (Sylvia Plath)  gibi kitapların bu türün öncüleri olduğunu söylüyor.

Onun için “Üzgün Kız” kitaplarına gösterilen bu ilgi duygusal sorunlar yaşayan kadınların toplumun dışına itilmesine gösterilen tepkinin bir dışavurumu: “Kadın olarak üzülmemize ve üzüldüğümüzde de bunu yaşamamıza izin verilmiyor. Bu duyguları bir şekilde açığa çıkarmak zorundayız.” Finkmeyer ve onun gibi düşünenlerin zihninde “Üzgün Kız” kitapları kadınların sürekli güçlü olması ve sağlam görünmesi gerektiğini dayatan geçmişten gelen bir koşullamaya karşı bir isyan.

Geç kapitalist dönemin insanları köleleştirdiği ve hayatlarını yaşanmaz hale getirdiği bir dönemde Finkmeyer ve onun gibi düşünenlerin söylediklerini göz ardı etmek mümkün değil. Acaba bu durum gerçekten de onların iddia ettiği gibi istenilen şekilde yaşanamayan bir dünyanın içerisinde sıkışıp kalmış genç kadınların isyanı ve farklı bir dünyaya olan özlemlerini mi anlatıyor? “Üzgün Kız” kitaplarının birbirine benzediği kadar ayrışan tuhaf hikâyeleri bu genç kadınların artık içinde kendilerini bulamadıkları bir dünya karşısında hissettikleri çaresizliğin bir yansıması mı?

Bu bakış açısıyla türün kitaplarını gözden geçirince Finkmeyer’ın iddialarının çok da geçersiz olmadığını görüyorsunuz. Bu türün neredeyse tüm hikâyelerini, hatta içinde cinayet olanlarını bile, başka bir hayatın mümkün olup olmadığını anlamaya çalışan kız çocuklarının bocalamaları olarak okumak mümkün. Nicole Flattery’nin yeniyetme bir genç kadının Andy Warhol’un sekreteri oluşunu anlatan kitabı Nothing Special, Rachel Connoly’nin en yakın arkadaşının ölümüyle hayatı değişen ve doğduğu yere geri dönen bir karakteri anlattığı Lazy City, Eliza Clark’ın sınıf arkadaşları tarafından öldürülen bir genç kadının hikâyesi etrafında anlattığı Penance ve Sheena Patel’in yaşadığı sağlıksız ilişkinin ne kadarının onun hatası olduğunu düşünen karakterini anlatan I’m a Fan adlı kitabı bunlardan bazıları.

Sally Rooney, Monice Heisey, Coco Melors, Naoise Dolan, Meg Mason, Eliza Clark ve başka birçok yazarın hikâyeleri “Üzgün Kız”lara tatsız dünyadan anlık bir kaçış sunuyor belki. Ancak ilginçtir ki bu yazarların hiçbiri kitaplarının dahil edildiği bu türün parçası olmaktan memnun değil. Bunlardan biri olan Rachel Connoly haklı olarak böyle bir kabullenişin okurları çok ciddi bir yanlış anlamaya götürebileceğini söylüyor. Ona göre; “Kadın olma deneyiminin herkesin paylaştığı bir tür kırılganlık duygusu aracılığıyla tanımlanmasına karşı tedbirli olmak lazım.”

Hal böyleyken yapılacak en iyi şey sanırım arkamıza yaslanıp geleceğin bize neler getireceğini beklemek. Çünkü gerçek, geriye dönüp bakınca daha iyi anlaşılır ve her kitap istemese de anlattığı dönemin bir tanığıdır. Belki de ilerleyen yıllarda “Üzgün Kız” kitaplarını farklı bir bakışla görebileceğiz. Belki onların kendilerini bugünlere getiren cevval kuşağa ve onların emeklerine ihanet ettiklerini düşünmeyeceğiz. O zamana kadar rimelleri akmış, gözleri ağlamaktan şişmiş bu genç kadın hikâyelerini önyargısız bir şekilde görmeye çalışmak belki de en iyisi olacak.

ÜZGÜN KIZLAR, ÜZGÜN TOPLUMU MU GETİRİYOR?

Estetize edilen hüzün, hesaplı kırılganlık, bu kırılganlıktan kendine pay çıkarma, üzüntüsünü hafife alarak kendisiyle dalga geçme ve kameraya konuşan Fleabag gibi sürekli kamera önündeymişçesine yaşama. 2010 yılında Tumblr profilleri aracılığıyla yayılarak günümüze kadar gelen “Üzgün Kız” akımının en tehlikeli yanı, genç kadınların bütün bu saydığımız unsurları sosyal medya aracılığıyla görüp sorgulamadan içselleştirmesi olabilir mi?

“Üzgün Kız” figürünü araştıran sosyologlar ve psikologlar kitaplar, fotoğraflar diziler ve şarkılar yoluyla kendilerine ait bir topluluk kuran bu genç kadınların pandemi döneminin can sıkıcı izolasyonu sırasında temelleri olmayan bir aidiyet hissiyle hareket ettiğini düşünüyor. Bu genç kadın portresinin yaygınlaşmasını ise ciddi şekilde endişe verici buluyorlar. Haziran 2014 ve Mayıs 2015 arasında “üzgün kız” başlığıyla yapılan aramalar hızla artmış. Ocak 2022’de TikTok’ta yer alan #2014tumblr hashtagli “Üzgün Kız” videoları 125.9 milyon kez görüntülenmiş. Ocak 2023’e geldiğimizde bu rakam ikiye katlanarak 342.5 milyon kişiye çıkmış.

Bu artış, araştırmacıların ve yazarların dikkatini de çekmiş olacak ki “Üzgün Kız” kültürü ile ilgili farklı türde çalışmalar yayınlanmaya başlamış durumda. Bunlardan en dikkat çekici olanlarından biri “Üzgün Kız” akımını tüm yönleriyle inceleyen akademisyen Fredrika Thelandersson’un yeni çalışması. Lund Üniversitesi’nde Medya ve İletişim Çalışmaları bölümünde görev yapan Thelandersson’un geçtiğimiz yıl Ekim ayında yayımlanan 21st Century Media and Female Mental Health: Profitable Vulnerability and Sad Girl Culture adlı kitabı bu konuda yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri. Thelandersson kitabını, yirmibirinci yüzyılda ruh sağlığı hakkındaki farkındalığın çıkarcı kırılganlık ve üzgün kız kültürü olarak şekillenen iki ayrı yüzünü anlayabilmek amacıyla yazdığını anlatıyor.

Frederika Thelandersson’a göre bu sadece genç kadınları değil toplumun tümünü tehdit eden bir durum. “Üzgün Kız”lar buzdağının sadece görünen kısmı. Thelandersson pandemi dönemi ve sonrasında üzüntü, anksiyete ve depresyonla ilgili haberlerin anaakım medya ve sosyal platformlarda gereğinden sık ele alındığı görüşünde. Spotify’ın yalnızlık ve keder yüklü şarkı listeleri, HBO’da yayınlanan In Treatment ve Euphoria gibi diziler, Netflix’teki Stutz türü belgeseller ya da Meghan Markle, Oprah Winfrey, Billie Eilish gibi milyonlarca insan tarafından takip edilen popüler figürlerin depresyon ve anksiyeteyle ilgili deneyimlerini anlattıkları röportajlar siniri son derece bozuk ve nereye gittiği belli olmayan bir toplumun geleceğini de belirliyor.

“Üzgün Kız”lar bu tatsız olması muhtemel gelecek toplumunun öncüleri sadece. Thelandersson kitabında Anglo-Amerikan medya tarafından oldukça sık kullanılan bu ruh sağlığı ile ilgili konuları araştırmasında derinlemesine incelerken bunların feminist bakış açısıyla çatıştığı noktalara da değiniyor.